Yeni dönemde gençliği neler bekliyor?

Hükümet, yaz başlangıcından itibaren saldırılarını yoğunlaştırmış durumda. Bütün sektörler gibi eğitim de bundan nasibini almış bulunuyor. Öncelikle bu saldırıları birbirlerinden ayırmamak gerekiyor. İşçilerin elindeki tek yasal mücadele aracı olan grevi yasaklamak ve “Ekonomide etkisi olan sektörlerde, kimse kusura bakmayacak, grev yasağı olacak” diyen Başbakan yardımcısı Ali Babacan’ın tavrı ile yeni Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nde boykotun, işgalin ve protestonun yasal bir suç sayılmasının, mücadeleleri tasfiye etme çabası yönünde bir paralellik izlediği bariz. Hükümet her adımını önceden planlıyor. Neoliberal uygulamalarını şiddetlendirdikçe, bu uygulamaların doğuracağı mücadeleler silsilesinin de bir an önce önüne geçmeye uğraşıyor. Patronlar için fabrikalarda ve eğitim kurumlarında sermayeye yer açarken, haklarımızı talep etmeyi illegalleştiriyor.

Kara Propaganda: Harçlar Kaldırıldı mı?

Her ne kadar hükümet bunu kendi iyilikseverliğiymiş gibi pazarlasa da, harçlardan bazılarının kaldırılması, aslında eğitimde piyasalaşmanın vardığı boyutun bir göstergesi durumunda. Ana akım medya, hükümet için bir propaganda bakanlığı gibi çalışıp bu değişikliği iktidarın bir lütfuymuş gibi lanse ederken, sırf parasız eğitim istediği için yüzlerce arkadaşımızın zindanlarda tutuklu bulunduğu ve kimilerimizin bir yandan okula giderken bir yandan da esnek ve güvencesiz çalışmak zorunda kaldığı gerçeğinin üzerinden atlıyor. Buna rağmen yaratılan illüzyonun sınırları daha da geniş.

Paralı eğitim uygulaması harçlar ile sınırlı değildir!

Resmi kanalların yaptıkları açıklamaya göre, harçlar sadece birinci öğretim ve açık öğretim gören arkadaşlarımız için kaldırılmış bulunuyor. İkinci öğretimde okuyan arkadaşlarımız ise bu uygulamadan yararlanamıyor. Burada iki noktaya parmak basmak gerekiyor: Birincisi, harçların kaldırılması parasız eğitim anlamına gelmiyor. Bir öğrencinin eğitimini sürdürmesi için karşılaması gereken ekonomik miktarın, harçların kat ve kat üzerinde olduğu herkesçe bilinen bir şey. İkincisi ise, ikinci öğretim görenleri kapsam dışı bırakan bu uygulamanın öğrenciler arasındaki toplumsal eşitsizliği, yani ekonomik adaletsizliği pekiştireceğidir. Bu da aslında parasız eğitim için verilen mücadelenin bölünmesine/parçalanmasına tekabül eder. Hükümet hem bu yolla, hem de egemen medyanın yardımıyla yürüttüğü kara propagandayla, gençlik muhalefetini sönümlendirmeyi hedefliyor.

Eğitimin piyasalaşması hız kesmeden devam ediyor

Elbette, eğitimin piyasalaşması harçlar ile sınırlı kalmış bir süreç değildir. Üniversite içi ulaşımın, öğrenci belgesinin, ders kitaplarının bile paralı hale gelmesinden bahsediyoruz. Yemekhanelerin özelleştirilmesi, dahası okula kaydın ve transkriptin ücretli olması da çabası. Okul içi hizmetlerin hepsinin çeşitli firmalara satıldığı bir dönemde, attığımız her adımın karşılığında bir ücrete tabi tutulduğumuz bir sırada, birinci ve açık öğretim için harçların kaldırılması, asıl stratejiye ulaşmak adına kullanılan bir takım taktikler gibi duruyor: İktidarın bu hareketinin arkasından eğitim kurumlarında yoğun bir ticarileştirme dalgası başlar ise şaşırmayız. Yeni dönemle beraber üniversite kartlarıyla banka kartlarının birleştirilmesi bu dalganın sadece küçük bir kısmı. Hatta yürürlüğe giren yeni Öğrenci Disiplin Yönetmeliği bu yönde atılacak adımların getireceklerine karşı erken alınmış bir tedbir gibi gözükmekte.

Kara propagandanın arkasından sırıtan korku: Öğrenci Disiplin Yönetmeliği

Hükümetin yeni dönem başlamadan önce öğrenci hareketinin önüne baraj örmeyi ve muhalefeti törpülemeyi amaçladığı açık. Kimi harçları kaldırarak tansiyonu düşürmeye çalışması ve yeni yönetmelikte mücadelelere yasaklar getirmesi bunun en açık göstergelerinden. Değiştirilen yönetmeliğe göre, işgal etmenin cezası bir yarıyıl uzaklaştırmayken, yürüyüş yapmak, protesto ve boykot etmek okuldan atılmak için yeterli sebepler arasında. Örgütlülük ise bir disiplin suçu sayılmakta. “Yükseköğretim kurumu yöneticilerini eleştirmek” 1 ay uzaklaştırma almak demek oluyor. İktidarın mücadele etmemizden niye bu kadar korktuğu, yaklaşan ticarileştirme dalgasıyla ele anınca büyük bir soru işareti olmaktan çıkıyor ve harçların kısmi olarak kaldırılmasının aslında bir tiyatro oyunu olduğunu gösteriyor: Biz buna fırtınadan önceki sessizlik diyoruz.

İkinci öğretimdeki harçlar kaldırılsın!

Okul içi hizmetler ücretsiz olsun!

Öğrenci Disiplin Yönetmeliği kaldırılsın!

Yorumlar kapalıdır.