Açlık grevleri ne anlatıyor?
“45. gününü de aşarak devam eden açlık grevinde, Wernicke korsakof çıkması da artık kaçınılmaz gibi. Bu korkunç bir şey, ne bedenen çeşitli şekillerde sakat kalmaya, ne de psikolojik olarak rahatsızlık-cinnet geçirmeye benzer, tanımı tasviri çok güç bir durumdur bu. Zira şöyle düşünün ki çok bilinçli (ki açlık grevindeki insanların politik ve bilinç seviyelerini kimse inkâr edemez) bir insan bir şekilde bilinci henüz açılmamış bir çocuğa dönüyor, bunu nasıl izah edebilirsiniz?
Yani bu, öyle kafaya bir şey çarpıp amnezi-hafıza kaybına uğrama değil, cin çarpma değil, deli olma değildir. Nedir öyleyse? Ne kadar denk düşer bilmem ama bana sanki hiç ipe sapa gelmeyecek bir cini şişeye tıkamak gibi geliyor. Zira çok bilinçli bir insanın bilinci kapanıyor, hem öyle bir kapanıyor ki insani fiziken de büzüyor, sarsıyor, büklüm büklüm yapıyor. Korsakof olan bir insanın hayatı kesinlikle kararıyor, hem de geri dönüşü olmayacak bir şekilde. Bir insanı sakat bırakırsanız hayatını sarsarsınız, öldürürseniz hayatını bitirirsiniz; ama korsakof yaparsanız maf-perişan edersiniz; zira onu çile ve işkenceye mahkûm edersiniz. Nasıl anlatsam, bu öyle bir şey ki ne deliliktir, ne doğuştan beyin özürlülüğüdür, ne de başka herhangi bir sakatlıktır. Cezaevi yıllarımda ölüm oruçlarında korsakof olan arkadaşları gördüm, onlarla yaşadım, nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyorum. Bazı arkadaşların ölüm orucu sırasında bilinci kapanırdı, bazıları oruç bırakıldıktan sonra… Bunun da yanlış veya yetersiz tedaviden kaynaklandığı ortaya çıktı; zira grevcilere ilk yapılan müdahale (tedavi) serum vermek olurdu; oysa verilen serumda vitamin (B-Vitamini) yoksa grevci korsakof oluyordu. 1996 Ölüm Orucu eylemini sonlandırma kararından sonra bilinci açık hastanelere yollanan arkadaşların bazıları bilinci kapalı döndüler. Hem de özellikle verilen serumlarda mutlaka B-Vitaminin olması gerektiğini doktorlara söylememize rağmen…“
Dostumuz Abdürrahim Gümüştekin’in yukarıda yazdıkları sanıyoruz ki, açlık grevinin vehameti ile ilgili olarak söylenebilecek hemen her şeyi anlatmış bulunuyor.
Gazetemiz yayınlandığında, hükümet adım atmamış olursa açlık grevleri 50. günü de aşmış olacak. 65 KCK ve PKK tutuklusunun başlattığı ve sürdürücü sayısı şu anda 615’e ulaşmış olan grevin temel talepleri, Öcalan’ın tecridinin sonlanması (yani avukatları ile görüştürülmesi), anadilde savunma ve anadilde eğitim hakkı.
Hükümet darbeleri sorguladığını ve hatta işkence suçlularını da cezalandırdığını söylesin dursun, bu üç demokratik taleple hapishaneler hala darbe tablosunun dışına çıkabilmiş değil. Anlaşılan o ki, bugün 615 grevci, hükümetin ileri demokrasi yalanını gözler önüne sermekte. Çözüm ise, grevcilerin temel taleplerini derhal kabul etmekle başlıyor. Sonrasında da madem ki ileri demokrasiye geçiş isteniyor; hem geçmişe hem de bugüne dair hakikati araştırma komisyonlarının kurulması ve Kürt sorununa güvenilir ve kalıcı bir çözüm için kaderini tayin hakkının tanınması gerekir.
Bir arada kardeşçe yaşamak da, başka bedenlerin açlık grevleri yahut hükümet baskısı ile kalıcı hasarla zarar görmesinin engellenilmesi de ancak bu şekilde mümkün olabilir.
Yorumlar kapalıdır.