DEĞİŞİM’in diğer yüzü; Amerika’da başkanlık seçimleri
2008 yılında “değişim” parolası ile başkanlığa aday olan ve kazanan, seçim süresince çeşitli ‘sol’ oluşumlarca desteklenen Obama, 2012 başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi aday Mitt Romney karşısına çıkıyor. Cumhuriyetçi aday tamamen sınıf karşıtı bir politika ile faturanın halka kesilmesini savunuyor ve savaşa yönelik daha agresif yaptırımlar istiyor. Bu açıdan Bush döneminin devamı denebilir. Seçimleri kazanmaya daha yakın aday olan Obama’nın bu sefer ki parolası ise “ileri“. Fakat bu 4 yıllık süreçte Obama’nın neler yaptıkları, kimin için “ileri” ya da geri olacağının ip uçlarını veriyor.
2008’deki seçimler sırasında, Obama seçmen için farklı bir adaydı, ilk defa seçilebilecek siyahi başkan toplum tarafından değişimin olumlu yüzü ve özgürlük ile demokrasi için yeni bir umut oldu.
Obama 4 yılda neler yapmak istemişti?
Obama’nın 2008 yılındaki seçim kampanyasını 3 ana başlık etrafında toplayabiliriz: Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesi, sağlık sistemini düzeltilmesi ve ekonomik krize karşı öncelikli önlemler alarak Amerikayı eski günlerine döndürülmesi. 2012 seçim kampanyasının da benzer talepleri barındırdığını söyleyebiliriz.
Peki bunların ne kadarı gerçekleşti?
ABD, askerlerini Irak’tan çekerken, güçlerini Afganistan’da yoğunlaştırdı ve Afganistan daha da kanlı bir savaş arenası haline geldi ve ABD bütçesindem hâlâ yüz milyarlarca dolar savaş harcamaları için aktarılıyor. Ne gariptir ki, bu süreç içinde barışa verdiği destek için Obama Nobel Barış Ödülü bile kazandı.
Sağlık sistemi için 2009 yılında da yazdığımız gibi “…14 trilyon dolarlık Amerikan ekonomisinde, sağlık sektörü yüzde 16’lık bir paya sahip. Obama’nın yapmaya çalıştığı, burada dönmekte olan paranın daha adil bir biçimde diğer sektörler arasında paylaşılmasını sağlamak. Özellikle de, çok masraflı olan özel sigortaların yükünü taşıyan patronların yükünü hafifletmek.” amacı doğrultusunda halkın sırtına bir kat daha vergi yükü giydirerek sağlıktaki “değişimi” şirketlerin daha çok kazanmasına adına yaptı.
Ekonomide ise, 2008’den bu yana, bankaları ve büyük şirketleri kurtarmak adına trilyonlarca dolarlık kurtarma paketleri ilan edilip kamu gelirleri bankalara ve şirketlere transfer edildi. Aynı süreçte milyonlarca aile, konut kredilerini ödeyemedikleri için evlerinden atılıyor, işsizlik ve yoksulluk devasa oranlarda artıyor, kısacası, krizin faturası emekçi kitlelere kesiliyordu.
Bu 4 yıllık süreçte emekçiler “değişim” ile istediklerini alabildi mi?
Obama ile adil bir düzenin geleceğine inanan sol kesimler için çıkan sonuç oldukça çarpıcı. Bugün, 46 milyon Amerikalı açlık sınırının altında yaşıyor, bu toplam nufusun yüzde 15’i demek. Göçmenlere yönelik ırkçı, ayrımcı uygulamalar ise Obama döneminde, beklenenin aksine, sertleşti. Obama’dan önce yılda 190 bin göçmen sınır dışı edilirken bu rakam Obama ile birlikte yılda 400 bine çıktı. Chicago öğretmenler grevi, Wisconsin kamu işçileri mücadelesi ve çoğu şehirdeki grevler ve mücadeleler zorla bastırılıyor. Hem 2008 seçimlerinde hem de bu seçimde askeri harcamalarda kısıntıya gitme vaadinde bulunurken, Obama döneminde tam tersine, askeri harcamalar 500 milyar dolardan 558 milyar dolara çıkmış durumda. Tüm bunlara doğanın bu dönemde uğradığı tahribatı, daha çok kar uğruna bütün doğal zenginliklerin büyük şirketlerin emrine verildiğini eklemek gerekiyor.
Tüm bu panorama içerisinde, Chavez’in “Amerikan vatandaşı olsam, oyumu Barack Obama için kullanırdım” diyerek Obama’ya verdiği destek, sol içerisindeki bilinç bulanıklığını ve ayrışmayı derinleştiren bir etken. ABD’de krizin etkilerine karşı işçi mücadelerinin geliştiği, gençliğin ve orta sınıfların “işgal” hareketleriye seferberliklere giriştiği bir dönemde, işçi sınıfının ve emekçi kesimlerin burjuvazinin temsilcileri olan Obama ve Romney’den politik bağımsızlıklarını kazanması, yaşamsal önemini giderek artırıyor. Bu nedenle, 2012 başkanlık seçimlerinde sosyalist ve bağımsız başkan adaylığı kampanyalarının desteklenmesinin, bu sürece güç vereceğine inanıyoruz.
Yorumlar kapalıdır.