Koronavirüs ekonomik krizin nedeni değil, sadece tetikleyicisi

Koronavirüs salgınının yayılmasıyla birlikte ekonomi dünyasını bir telaştır aldı. Türkiye dahil bütün ülkelerde borsalarda ardı ardına büyük düşüşler yaşandı. Merkez bankaları hemen faizleri düşürdü, piyasaya milyarlarca dolar pompaladı. Hükümetler şirketleri, tabii onların patronlarını ve büyük para sahiplerini ayakta tutabilmek için “destek paketleri” ilan etti. Bu süreçte işyerleri, özellikle küçük firmalar kapanacak, yüz binlerce işçi işinden olacak. İşsizler ordusu büyüyecek, yoksulluk daha da yaygınlaşacak.

Şimdi dikkat: Emekçi yığınların sırtına yüklenecek olan bu krizi hükümetler ve işverenler koronavirüse bağlayacaklar. “Bu savaşı milletçe göğüslemeliyiz” türünden demeçlerle zihinleri kapitalist sistemin sorunlarından uzaklaştırıp suçu virüse yükleyecekler. Öyle yapmaya başladılar bile.

Ama Türkiye dahil bütün ülke ekonomilerinin ciddi bir krize sürüklenmesinin nedeni gerçekten koronavirüs mü? Kesinlikle HAYIR. Koronavirüs sadece derinleşmekte olan krizi tetikledi, hızlandırdı. Etkisi sadece bu. Peki, gerçek ne?

Sermayedarın mantığı

Sermayenin amacı en hızlı ve en bol şekilde kâr etmektir. 2007-2008 büyük krizinden sonra tüm hükümetler sermayedarları ayakta tutabilmek için bir dizi önlemi yürürlüğe koydu: Batmakta olan şirketler ve bankalar devlet eliyle kurtarıldı; merkez bankaları, özel bankalar aracılığıyla kredi dağıtmaya girişti; hükümetler bu amaçla kaynak yaratmak için sağlık, eğitim, ulaştırma alanlarında kesintileri ve özelleştirmeleri yaygınlaştırdı; sömürü (yani sermayedar için kâr) oranlarını artırabilmek için reel ücretleri düşürdü, esnek çalışma koşulları dayattı, emeklilik yaşını yükseltti ve bunun gibi pek çok işçi düşmanı uygulamayı yürürlüğe soktu.

Böylece dört beş yıl içinde sermayedarlar kâr oranlarını tekrar yükseltmeye başladılar. “İyileşme” diye adlandırdıkları bu süreç önce ABD’de başladı; yüzde 2 civarında bir büyüme gerçekleşir oldu, işsizlik bir miktar azaldı, enflasyon nispeten gemlendi. Ardından dünyanın en büyük otomobil üreticisi Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde üretim artışları oldu. Bu arada Çin ekonomisi de hızlı büyümesini sürdürdü. İşte tam bu süreçte şirketlerin hisse senetleri de değerlenmeye başladı. Özellikle mali sermayesinin büyük bölümünü elinde bulunduran en büyük şirketlerden oluşan finans sermayesi (yüzde 1’lik bir dünya mali oligarşisi) büyük oranlarda hisse senedi ve tahvil topladı. Bu kesim, tıpkı 2008 krizinden önceki gibi devasa kârlar elde ediyordu. Bunun sonu gelmeyecek gibiydi.

Ama geldi. Başlıca iki nedenden ötürü. Borsalarda hisse senetleri üzerinden büyük kârlar sağlayan sermaye kesimleri, bunu bırakıp sanayiye yatırım yapmak gibi işlere girişmekten uzak durdular. Borsa, reel ekonomiden daha fazla getiri oranına sahipti. Yani sanayiye yatırım giderek azaldı. Öte yandan kapitalistler bunca kârı işçi-emekçi karşıtı uygulamalarla elde edebiliyorlardı. Bu uygulamalar ise kitlelerin alım gücünü düşürüyordu. Dolayısıyla üretilen mallar piyasada karşılıklarını bulamamaya başladı. Ve böylece reel ekonomide gerileme (resesyon) belirtileri ortaya çıktı.

2018’in ortalarından itibaren üretken sektör hızla yavaşlamaya başladı. Çin’in büyüme hızı yarıya azalarak yüzde 6 dolaylarına indi ve inmeye devam etti. ABD ekonomisi 2018’de yüzde 2,9 oranında büyürken bu oran 2019’da yüzde 2,4’e, 2020 başında da yüzde 2,1’e geriledi. Almanya, Japonya, Fransa ve İtalya’da da ciddi gerilemeler gerçekleşti. Dolayısıyla kâr oranları azaldı, üretkenlikten elde edilen kazanımlar önemli ölçüde geriledi.

Bu durum karşısında, bu şirketlerin hisselerinin büyük bölümünü ellerinde toplamış olan finans şirketleri (o ünlü yüzde 1’lik kesim), dönemin sonuna gelindiğini anlayarak 2018’den itibaren, herkesten önce ellerindeki hisseleri satmaya başladı. Önce, kâr oranları çabuk düşmesin, ani bir mali çöküntü yaşanmasın ve sattıkları hisseler borsada alıcı bulsun diye peyderpey satış yaptılar. Böylece borsalar gerilemeye başladı. Ve ardından koronavirüs salgını baş gösterdi. Böylece zaten başlamış olan bir gerileme virüs ile birlikte tetiklenerek hızlı çöküşe dönüştü.

İşte kapitalizmin mantığı bu. Kitleleri her zaman sermayedarların kârları uğruna ekonomik krizlere, sefalete ve işsizliğe sürükler. Borsanın kapanmasını, sanayinin ve bankaların kamulaştırılmasını da bu mantığa ve işlerliğe son vermek için istiyoruz.

Yorumlar kapalıdır.