Şu meşhur “yüzde elli” ve nasıl yapmalı?
Haziran Ayaklanması Türkiye halkları açısından yeni bir döneme işaret ediyor. Bu dönemde uygulanacak doğru taktikler, yerel seçimlerle birleşerek mücadelenin büyümesi ve devrimci bir duruma doğru yönelişin anahtarı olabilir.
Ayaklanma ile ortaya çıkan irade forumlara dönüşürken şimdiden yalnızca Taksim Projesi’nin iptali değil, AKP’nin başkanlık sistemi projesinden işçilerin kıdem tazminatının un ufak edilerek fona devredilmesine kadar pek çok konuda doğrudan veya dolaylı basınç oluşturmuş durumda. Kuşkusuz direnişin en büyük kazanımı ise ortak mücadelenin önemini bir kez daha hatırlatması. Mücadelenin gidişatı yakın gelecekte kendi geleceğimizle ilgili ipleri tamamen elimize alıp alamayacağımızı belirleyecek. Şimdiden 7 ay sonraki yerel seçimlerle bağlantılı olarak kimi ittifak önerilerinden, ortak adaylardan bahsedilerek tahminler dile getirilmekte. Bu noktada AKP’ye son genel seçimlerde oy veren %49’un analizi de temel bir sorunsal oluşturuyor.
Seçimlerden bahsetmeden önce devrimci Marksistlerin seçimlere bakışına kısaca değinmemiz gerekli. Özel mülkiyetin varlığını sürdürdüğü her yerde 1 kişi=1 oy şeklinde ifade edilen genel oy ilkesinin yetersizliğini vurgulamak gerekiyor. Zira burjuvazinin işçi sınıfı üzerinde yüzyıllardır sürdürdüğü baskı, yalnızca seçimlerdeki barajlar ve partilere dağıtılan adaletsiz seçim yardımları gibi hukuki engellerle değil onun işçi sınıfı üzerindeki ideolojik hegemonyası ile de karakterize olmakta. Her şeyi bir kenara bırakalım, milletvekili adayı olmak için gereken 7.000 lirayı bulamayan birisiyle milyonlarca lirayı seçilmesine harcayabilecek bir burjuvanın “yarıştırıldığı” bir seçimin meşruluğundan kim bahsedebilir? Üstelik son örneklerini Yunanistan ve İtalya’da gördüğümüz seçilmişlerin yerine teknotrat denilen neoliberal politikaları rahatça uygulayacak isimlerin başa getirilmesinde olduğu ya da askeri darbelerle pek çok kez deneyimlediğimiz gibi, bu iradenin dahi işçi sınıfına çok görüldüğü bir ortamda*.
Günümüzde “liberal demokrasi” diye adlandırılan burjuva diktatörlüklerinin bu yönü genel ve yerel seçimlerin belirli amaçlarla kullanılabilmesi gerçeğini unutturmamalıdır. Her şeyden önce işçi sınıfının büyük bedeller ödeyerek kazandığı genel oyun getirdiği seçilmişlik burjuva normlarla da olsa halkın gözünde belirli bir meşruluk sağlar. Teşhir ve propaganda için burjuva parlementoların kullanılabilirliği Ekim Devrimi’ne giden süreçte Bolşeviklerin tutumunda olduğu gibi tarihteki diğer pek çok örnekle de kanıtlanmıştır. Kısacası bu sınırlı oyunun kurallarını iyi bilmek ve ona göre taktikler geliştirerek onu tersine çevirebilmek zor da olsa olanaklıdır.
Yaklaşan yerel seçimlerde AKP’nin politikalarına karşı halen elinde tutabildiği seçmenlerine karşı nasıl bir politika geliştirmek gerekiyor? Esasında bu soru tek başına oldukça problemli bir soru. Zira AKP’nin tüm sınıfsallıkları aşan homojen bir seçmen kitlesi olduğu -Ali Ağaoğlu gibi bir patron unve Bağcılar’da oturan bir işçinin hayata bakışı seçimden beklentileri kadar farklıdır- ve bu insanların ne olursa olsun AKP’ye oy vermekten vazgeçmeyecekleri gibi bir yanılsamayı barındırıyor. Ancak AKP’ye oy verenlerin içinde işçilerin yüksek bir orana sahip olduğu gerçeğinden hareketle belirli politikaların geliştirilmesinden kaçınmamak gerekiyor. Forumlarla gelişen halk iradesinin mahalle ve semtlerin ortak problemlerine karşı oluşturulacak komitelerle somut talepler altında örgütlenmesi ve bu komitelerin ikamecilikten uzak durarak halktan farklı siyasi tercihlerde bulunmuş kişilerle de birlikte yürütülmesi önemli bir adım olabilir. Tabii ki bunun için öncelikle AKP’nin seçmen kitlesine yönelik yeniden ürettiği “biz ve öteki” diline su taşımamak önemli. Bu noktada belirli muhafazakar duygulara karşı söylemler yerine ortaklıklarımızı vurgulamak ve kendimizi de saklamadan iletişimsel süreci koparmamak önemli. Yaşadığımız haksızlıklara karşı geliştirdiğimiz tepkileri iktidara yöneltirken bizle aynı safta yer alması gereken fakat yukarıda saydığımız nedenlerle bilinç yanılsamasının etkisinde olan insanları ötekileştirmekten uzak durmalıyız. Evet, bu zor olan; ancak gerçeğe giden yol her zaman engebelidir ve tuzaklarla doludur (Elbette satırlı-palalı saldırganlara ve AKP iktidarından epeyce nemalanan küçük bir azınlığa karşı farklı bir yol izlenmesi gerekmekte. Bu başka bir yazının konusu).
Forumların öncülük edebileceği özellikle yerel somut talepler altında mücadele edecek komitelerin yerel seçimlerde birleşerek ortak adaylar çıkarması mücadeleyi daha da büyütecektir. Forumların henüz böyle bir iradeyi ortaya koyacak işlevsellikten yoksun olması ve günümüzün “bireysellik” propagandası altındaki bilinç yanılsamaları önemli bir sorun. Bu sorunun antikapitalist temelli bir sol ittifağın desteğine ihtiyaç doğurduğunu düşünüyorum. Gerek başka ülkelerde gerekse Türkiye’de bu türden başarılı örnekler mevcut. Bunun için yeterli süreye sahibiz.
İktidar elindeki tüm araçları kullanarak saldırılarını yoğunlaştıracaktır. Bizim artık iktidarın belini doğrultmasını beklemeden doğru taktiklerle savunma pozisyonundan çıkmamız gerekiyor. Farklı kesimlerin bir arada örgütlenerek iktidarın “çantada keklik” olarak gördüğü halkla somut talepler altında birleşmesinin ifadesi olan mahalle komiteleri bunu başarabilir. Mahalle komitelerinde çıkaracağımız ortak adaylar bizi zafere bir adım daha yaklaştıracaktır.
* Bu konuda bakınız: Muhittin Karkın, “Demokrasi 1 kişi=1 oy mu?”, 9 Haziran 2012, http://www.iscicephesi.net/gundem-analiz/politika/1666-demokrasi-bir-kisi-bir-oy-mu ve Hakkı Yükselen, “Bir Hurafe: Liberal Kapitalizm eşittir demokrasi”, 29 Kasım 2011, http://www.iscicephesi.net/tartisma/sizden-gelenler/1505-bir-hurafe-liberal-kapitalizm-esittir-demokrasi
Yorumlar kapalıdır.