Yanıyoruz hele…
Konumuz: genç işsizlik. İsmi tanıdık geliyor fakat çoğu zaman öneminin farkına varamıyoruz. Oysa ki Yunanistan’da %54, İspanya’da %52, İtalya’da %40’a dayanan genç işsizlik oranları – yani bir ülkede iş bulamayan 15-24 yaş yaşları arasındaki gençlerin oranı- hükümetleri ve patronları bile korkutmuş durumda.
Türkiye’de durum nasıl derseniz; resmi istatistik kurumları bu oranı %17 civarında verse de DİSK’in araştırmasına göre artık iş bulma umudu bile kalmamış kişiler de yani gizli işsizlik verileri de eklendiğinde bu oran %28’i çoktan görmüş durumda. Sakın akıllardan “yine biz iyiymişiz canım” diye geçmesin! Bu görece düşük oranlar zaten ülkenin sahip olduğu gelişmemiş çalışma ekonomisinden ileri geliyor. Yani daha düşük gözüken bir sonucun bile Türkiye gibi bir ülkede yarattığı sonuç çok daha yakıcı hale geliyor.
İlkin, belirtelim, şu anda dünyada genç işsiz sayısı 80 milyona dayanmış durumda. Onları artık dünyanın dört bir yanında sokakları işgal ederken en ön saflarda görebiliriz. “Neden bu hiddet?” diye soracak olursanız açıklayayım: Mezun olduğunuzda işverenin sizi işe alması, üniversitedeyken parasız çalışabilmiş olmanıza, üstüne üstlük cebinizden ödeyip katıldığınız kurslardan aldığınız sertifakalara bakıyor. Yani lotonun size çıkmış olması gerek. Eğitim sisteminde Bologna sürecinin öğrenciliği müşteri ilişkilerine tercüme ettiğini, bunun aksine parasız eğitim ve ulaşım hakkı istediğimizi bas bas bağırdık. Bu neoliberal düzenleme çerçevesinde de öğrenim süreleri uzamaya devam ettikçe taleplerimizin gittikçe can yakıcı hale geldiklerini hep birlikte göreceğiz.
İkincisi, devlet 170 tane üniversite ve meslek lisesi açmış. Üniversiteye gelen öğrenciyi mesleğine göre istihdam edemiyorsa, meslek lisesi mezunlarının kaderi ucuz, niteliksiz iş oluyorsa, saati maaşı belli güvenceli iş bulamayan binlerce insan daha yasası çıkmadan mikrop gibi türeyen iş bulma bürolarının önünde ser sefil olacaksa ne yapalım biz böyle kalkınmayı? Ekonomik kriz teğet mi geçiyor, siz söyleyin gençler!
Ancak biz hükümetin “istihdam yaratıyoruz” yalanını yemeyeceğiz. İstihdam demek güvence demektir. Güvence sağlamak isteyen hükümet işsizlik fonumuzu ödeyecek, kıdem tazminatımızdan elini gözünü çekecek, iş bulma bürolarını kapatacak hükümettir. Ez cümle: Krizin bedelini işçiler, emekçiler değil; patronlar ödeyecek!
Yorumlar kapalıdır.