Belçika’da işçi eylemleri

Belçika’nın başkenti Brüksel’de 100 bine yakın işçi ve emekçi sokaklara çıkarak yeni merkez sağ hükümeti protesto etti. Çünkü Başbakan Charles Michel öncülüğündeki hükümetin ilk icraatı krizin faturasını işçilere kesmek oldu. 65 yaş olan emeklilik yaşını 67’ye çıkarmak, eğitim, sağlık gibi alanlara yapılan sosyal fonları kısmak, enflasyon oranında yapılan zamları geri almak gibi kemer sıkma politikalarını hayata geçirmeye çalışan hükümetin bu adımına karşı üç büyük sendikanın öncülüğünde eylemler, bölgesel grevler, blokajlar gerçekleştirildi.

6 Kasım’da Belçika’nın ve Avrupa Birliği’nin kalbi olan Brüksel’de 100 bine yakın işçi, militan bir eylem ve kararlılıkla hükümetin kemer sıkma politikalarına sert bir cevap verdi. Saatlerce süren polis saldırısı ve işçilerin direnişi on yıllardır ülkenin görmediği sahnelerin yaşanmasına neden oldu.

Temel yaşam ihtiyaçlarının kısıtlanmaya çalışıldığı, yıllardır kazanılan hakların kriz bahanesiyle patronlar tarafından geri alınmak istenmesi Belçika işçi sınıfının öfke ile sokaklara çıkmasının nedeniydi. Belçika’daki sendikaların işçi sınıfının çıkarlarını savunmaktan uzak, bürokratik yapısına rağmen, tabandan gelişen işçi iradesi sendikalarda büyük bir basınç yaratarak, üç büyük sendikanın ortak kararla süreci başlatmasını sağladı.

Halen yer yer devam eden grev ve eylemler dalgası hükümetin geri adım atmaması halinde 15 Aralık’ta genel grevle doruk noktasına ulaşacak. 2008 yılından beri Avrupa’yı saran ekonomik kriz kıta çapında kemer sıkma politikalarını ve işçi sınıfının bu politikalara karşı direnişini yarattı.

Yunanistan, Portekiz, İtalya ve en son Belçika’da yaşanan kitlesel işçi seferberlikleri Avrupa çapında işçi sınıfının birliği ve politik bir güç olarak kıta Avrupa’sında ayağa kalkmasının olanaklarını barındırıyor. Sisteme entegre edilmiş burjuva demokratik aygıtlarca sarmalanan Avrupa işçi sınıfının bilinci, ekonomik krizin etkisiyle sistemi sorgulamaya ve antikapitalist içerikle sıçramalar yaşamaya müsait bir durumu barındırıyor.

İşçi sınıfının seferberliklerini sürekli kılacak aygıtların öncülüğü edinebilmesi için bu tip kitlesel seferberliklerde konumlanmak gerekir. Sınıfın kitlesel öfkesi sokaklara taşmışken devrimci öncü krizi kendisini daha da yakıcı bir biçimde hissettirmektedir.

Avrupa’yı saran ekonomik kriz işçi sınıfının yaşam koşullarını dibe doğru bastırmakta, işçilerin buna tepkisi de sert olmakta. Ancak işçi sınıfının kendi konumunu muhafaza etmeye çalışması ve “sosyal devlet” anlayışını aşamayan direniş çizgisi mücadelenin sınırlarını göstermekte. Gelecek perspektifi ile donanmış, sınırları “sosyal devlet” anlayışını aşan mücadele programını hayata sokabilecek olan güç ise devrimci öncü. Avrupa’da gelişen işçi seferberliklerini sürekli kılmak bu anlayışla hareket etmeye bağlı. Bunun tersi bir durumda işçi sınıfı elindekileri kaybetmeye devam edecek ve derin ve kalıcı bir yoksulluğa doğru itilecek. Verili durumda Avrupa işi sınıfı elindekileri muhafaza edebilmek için bile mevcut sendikal anlayışla mücadele ederek işçi demokrasisini sendikalara yedirmek zorunda. Bu anlayıştan kopuk bir sendika, işçi sınıfının haklarını hiçbir zaman koruyamaz.

Yorumlar kapalıdır.