Kadınlar asgari ücreti değerlendiriyor: Söz hakkımız da yok yaşama şansımız da!
Aşağıda “Kadın Emeği Platformu”nun basın açıklamasını sizlerle paylaşıyoruz.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2015 yılı asgari ücret zam oranının belirlenmesi için sonucu belli toplantılarına başladı. Oysa hükümet ekim ayında asgari ücret zam oranını yüzde 3+3 olarak ilan etti.
Asgari ücret Türkiye’de 5 milyondan fazla emekçiyi açlık sınırının altında yaşamaya mahkum etmektedir. Resmi verilere göre Türkiye’de sigortalı çalışan 12 Milyon’un yüzde 46’sı asgari ücretlidir. Kasım 2014 itibariyla dört kişilik bir aile için açlık sınırının 1283, yoksulluk sınırının 4057 TL olduğu Türkiye’de 2 çocuklu bir asgari ücretlinin geliri 931 TL’dir.
Kayıt dışı çalışan 9 milyon emekçi ile kendi hesabına ya da yevmiyeli çalışan 4 milyondan fazla emekçi için de asgari ücret bir ücret/geçim kriteri oluşturmakta. Yarı zamanlı, geçici, çağrıya dayalı çalışma gibi esnek çalışma biçimlerine mahkum emekçiler için ve işsizler içinse açlık sınırının altındaki bu asgari ücrete dahi erişim imkanı yoktur.
Ülke çapında kayıtlı çalışan işçiler için taban ücret, esnek ve güvencesiz çalışanlar açısındansa ücret düzeylerinin belirlenmesinde temel alındığı için asgari ücret en büyük toplu iş sözleşmesidir.
10 milyondan fazla işçiyi açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşama mahkum eden asgari ücret kadınları daha derinden etkilemektedir.
Kadınlar erkek egemenliği ve sermaye ittifakının kıskacında çifte sömürü yaşamaktadır. Ev içi emekleri karşılıksız kalan kadınlar, çalışma hayatında ise erkek egemenliği kuşatması altına dahil oluyor. Evdeki cinsiyet dayalı işbölümü ücretli emek gücü içerisinde de yeniden üretilmekte, başta düşük ücret, vasıfsız iş, güvencesiz çalışma olmak üzere farklı sorun alanları ev içi sömürünün uzantısı olarak çalışma hayatında karşımıza çıkmaktadır.
Son otuz yılda neoliberalizm esnek ve güvencesiz bir çalışma rejimi kurmuş, muhafazakar erkek egemen ideoloji oluşturduğu söylem ve ideolojik atmosferle kadınların “ev içi” görevlerinin asli işleri olduğu, kadın ve erkeğin eşit olmadığı propagandasıyla kadınlar düşük ücretle, esnek ve güvencesiz çalışmaya zorlanmıştır.
Esnek ve güvencesiz çalışan kadınlar, asgari ücret düzeyinde dahi ücret alamamaktadırlar. Diğer taraftan düşük asgari ücret, kayıtlı çalışan kadın işçilerin yaşadığı çifte sömürüyü derinleştirirken bir yandan da AKP döneminde hayata geçen sosyal güvenlik sistemi ve piyasacı uygulamalarla kadınları kayıt dışına yönelten, kadın yoksulluğunu derinleştiren sonuçlar doğurmaktadır.
Asgari Ücret Kadınları Kayıtdışına İtiyor
TÜİK Hane Halkı İşgücü anketlerine göre 2013 yılında kayıtdışı istihdam oranı yüzde 52. Tarım dışı sektörlerde bu oran yüzde 22.4 iken tarımda yüzde 83’e ulaşmaktadır.
Türkiye’de sermaye, düşük maliyet stratejisinin bir gereği olarak kayıtdışını bir ana yönelim olarak benimsemiştir. Devletin kayıtdışına göz yumması da kayıtdışı istihdamın önünü açmaktadır.
Kayıtdışı istihdam içinde kadınların oranı oldukça yüksektir. 2013 yılında toplam kadın istihdamı içinde kayıtdışı kadın istihdam oranı yüzde 52’dir. Bu oran erkekler de ise yüzde 30’dur.
Kadınlarda tarımda kayıtdışı istihdam oranı yüzde 96.6’dır. Tarım dışında ise yüzde 26’dır.
Asgari ücretin açlık sınırının dahi altında olması kadınları daha yüksek ücret alabilmek için kayıtdışı çalışmaya itmektedir. Başta geçici tarım işçileri ve ev işçileri olmak üzere sürekliliği olmayan işlerde çalışan kadınlar sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcı prim uygulaması nedeniyle yeşil kartlarını veya baba/koca üzerinden sahip oldukları sosyal güvenlik haklarını kaybetmemek için sigortasız çalışmak zorunda kalıyor.
Esnek ve Güvencesiz Çalışan Kadınlar Asgari Ücrete Erişemiyor
Son otuz yılda sermaye, tam istihdam biçimlerini, kadrolu, güvenceli, sendikalı çalışma düzenini tasfiye ederek kuralsız, güvencesiz esnek çalışmanın yaygınlaştığı yeni bir çalışma rejimi kurdu. Esnek ve güvencesiz çalışma rejimi doğrudan kadın işçilerin emeği üzerine kuruldu.
Bu çalışma düzeninin ana karakterini geçici veya güvencesiz çalışma, düşük gelir düzeyi, işçi sağlığı ve güvenliğinden yoksun çalışma ortamı, uzun çalışma saatleri, belirsiz iş tanımı, örgütsüz/sendikal güvenceden mahrum çalışma oluşturuyor.
Türkiye’de taşeron çalışma, yarı zamanlı çalışma, geçici çalışma, siparişe bağlı veya çağrı usulü çalışma biçimleri bunun en tipik örnekleridir.
Türkiye’de tam zamanlı çalışan kadınların sayısı her geçen gün azalmaktadır. Sadece 2014 yılında kadınların tam zamanlı çalışan işçiler içindeki sayısı 112 bin gerilemiştir. Bu durum kadınların birçoğunun asgari ücret zorunluluğunun olmadığı esnek işlerde çalıştığını göstermektedir. Başta yarı zamanlı çalışma olmak üzere geçici çalışma biçimlerinde asgari ücret bir taban ücret değil aksine bir tavan ücrete dönüşmektedir.
Evlerin ve mahallelerin işyerine dönüştüğü ev eksenli işlerde “ev işi” ile “ücretli iş” için harcanan zamanın birbirine karışması ile kadınlar yasal çalışma süresini aşan uzun saatler mesai yapmakta buna karşı asgari ücretten dahi düşük ücret almaktadırlar. Bu nedenle yaşadıkları çifte sömürü derinleşmektedir.
Görünmeyen Emek Görünmeyen İşsiz
Türkiye’de 2014 Ağustos verilerine göre işsizlik oranı yüzde 17.1 iken kadınlar için yüzde 25.46’dır. Resmi verilere göre çalışma çağındaki her dört kadından yaklaşık biri ekonomik bir faaliyette bulunmaktadır.
Yüksekokul mezunu kadınlarda işsizlik Ekim 2013 dönemi için yüzde 17dir. Aynı oran erkeklerde yüzde 8.3’tür. Bu oran kadınların nitelikli iş bulma oranının düşük olduğunu ve kadın işçilerin vasıf gerektirmediği düşünülen işlere mahkum edildiğini göstermektedir.
Öte yandan Türkiye’de çalışma çağında bulunan işsizler ve derin işsizler dışında bir kategori de aslında “ücretsiz işçi” olarak tanımlanabilecek “ev kadınlarıdır”. TÜİK 2012 verilerine göre çalışma çağındaki nüfusun yüzde 11.6’sı “ev kadınıdır”. Ev kadını tanımı kadınların ev içerisindeki karşılıksız emeğini görünmezleştirmektedir. Ev içi işlerde sarf ettikleri emeğin karşılığını alamayan kadınlar da “görünmeyen emek” kategorisini oluşturmaktadır.
Hizmet Tam Ücret Yarım
“Ev kadını” statüsündeki milyonlarca kadın ise bakım hizmeti karşılığında devlet tarafından asgari ücret altında çalıştırılmaktadır. Devlet kendi üzerine düşen sosyal hizmet görevini erkek egemenliğinden güç alarak hanedeki kadınların omzuna yıkmaktadır. Evde engelli çocuğuna veya hanenin yaşlılarına bakan kadınlara devlet tarafından bağlanan maaş 461 TL’dir.
Asgari Ücretliye Yoksulluk Nafakası Yok
Asgari ücretli çalışan kadınlar boşanma durumunda 350 TL’lik yoksulluk nafakasından mahrum kalmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 6 Mart 2013 tarihli kararında asgari ücretli kadının “kendini yoksunluktan kurtaracak miktarda düzenli ve sabit geliri olduğu” gerekçesini sunarak kadınların boşanması durumunda daha da yoksullaşmasının önünü açtı. Bu durumda yoksulluk nafakasından mahrum kalmak istemeyen birçok kadın kayıtdışı çalışmaya itilmektedir.
Söz ve Yaşam Hakkımız İçin
Sermaye son otuz yılda emeğin kazanılmış haklarını gaspederek esnek ve güvencesizliğe dayalı yeni bir çalışma rejimi kurdu. AKP hükümeti iktidara geldiği ilk günden beri emeğin değersizleştirilmesi, temel hizmetlerin piyasalaştırılması, özelleştirme uygulamaları başta olmak üzere hazırladığı yasalarla ve hayata geçirdiği politikalarla bu çalışma düzeninin Türkiye’deki kurucusu oldu. Erkek egemen muhafazakar uygulama ve söylemler ile esnek ve güvencesiz çalışmayı kadınlar için tek seçenek haline getirdi. Bu nedenle kadınların esnek ve güvencesiz çalışmasının önünü açan “özel istihdam büroları” ve benzer amaçlı teşvik paketleri dahil hiçbir düzenleme kabul edilemez.
Kadınları esnek ve güvencesizliğe iten koşulların başında cinsiyetçi işbölümüne bağlı olarak kadınların omzuna yüklenen çocuk ve yaşlı bakımı “işi” gelmektedir. Bu nedenle kreş hakkı ve sosyal hizmet mücadelesi kadınların güvenceli iş mücadelesinin tamamlayıcısı olarak öne çıkmaktadır.
- Kadın erkek olmasına bakılmaksızın 50 işçi çalıştıran kamu özel tüm işyerlerinde ücretsiz kreş ve bakımevleri açılmalıdır. Kreş şartını yerine getirmeyen işyerleri için denetimler sıklaştırılmalı, yaptırımlar ağırlaştırılmalıdır.
- Hizmetin kamusal olarak sunulmadığı ya da işveren tarafından sağlanmadığı her durumda asgari ücret hesaplanırken kreş masrafı kalemi de hesaplama içine dahil edilmelidir.
- Yaşlı, hasta ve engelli bakımı, kamusal bir hizmet olarak sunulmalı ve sosyal refah uygulamaları bu yükü kadınların üzerinden alacak biçimde yeniden düzenlenmelidir.
Mevcut Sosyal Güvenlik Sistemi kadınları kayıtdışına itmektedir. Kadınlar, babaya, kocaya ya da yeşil karta mahkum edilmektedir. Yarı zamanlı, ev eksenli v.b biçimlerde çalışan kadınlar mevcut sosyal güvencelerini kaybederek ve tamamlayıcı sigorta ile kendilerini sigorta borçlusuna dönüştürecek uygulamalar dolayısıyla kayıtdışı çalışmaya itilmektedir.
Kayıtdışı çalışma nedeniyle artan kadın iş cinayetleri, iş kazaları ve meslek hastalıklarının oranı da görünür olmamaktadır.
- Tüm iş kazalarının, kayıtdışı olsun olmasın, bilgileri tutulmalı, bu bilgiler kamuoyu ile paylaşılmalı ve hukuki yaptırım uygulanmalıdır.
Mevcut prim borçlandırma sistemi, emeklilik yaşının ve gerekli prim gün sayısının yüksek olması gibi uygulamalar esnek ve güvencesiz çalışan
kadınların emekliliğini imkansız hale getirmektedir. Bu durum, yaşamlarını idame ettirebilmek için ilerleyen yaşlarında da kadınları çalışmaya mecbur bırakmaktadır.
- Devlet tüm kadınlara bir an çalışma süresine ve prime bağlı olmayan işsizlik maaşı ve prim ödemesiz sağlık güvencesi sağlamalıdır.
- Kadınların çifte mesaisi gözönüne alınarak erken emeklilik ve yıpranma payı uygulamaları sosyal güvenlik sistemine dahil edilmelidir.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu işçi, işveren ve devlet kesimini temsilen 5’er kişiden oluşan 15 kişilik üçlü bir yapıya sahiptir.
- Bu kurulda asgari ücretli işçilerin temsili sağlanmalı ve birisi işçi olmak üzere en az üç kadın temsilci bulunmalıdır.
Biz kadınlar evde işte sokakta insanca bir yaşam güvenceli iş için mücadelemizi büyüteceğiz!
Yorumlar kapalıdır.