Metal grevi ve yeni mücadele dinamikleri

Birleşik Metal-İş ile MESS arasında gerçekleşen grup sözleşme gündeminin sol içinde de kanıksanmaya yüz tutmuş bir rutini vardır. Yıllardır hakları budanan, yaşamı bastırılan metal işçisi, düşük ücreti genelleştirmek isteyen patron birliği, metal işçisini sermaye adına kontrol altında tutan Türk Metal, varlığını koruyabilmek adına mücadeleci bir söylem ve ileri TİS taslaklarıyla sürece başlayan ama er geç Türk Metal sözleşmesi seviyesine çekilen BMİS dönem formülünün başlıca öğeleridir. Ancak, her denge durumunda olduğu gibi bu fotoğrafta da sakin bir görünümün altında her şey değişiyor, çelişkiler keskinleşiyordu.

Geçtiğimiz metal TİS’lerinde açıkça görünen, metal işçisinin öfkesinin grevi dayattığı, Türk Metal patronlarının bile biçimsel, içi boşaltılmış olsa da eylemlere zorlandığı, BMİS tabanının kendi bürokrasisini artan oranda zorladığıydı. 2015 TİS’i biriken enerjinin yer kabuğunu çatlatması anlamına geliyor ve sektördeki mücadelede yeni bir eşiğe dayanıldığını gösteriyor.

Grev kararının alınmasını, uygulanmasını sağlayan, grevi tüm coşkusuyla başlatan ve patronları Bakanlar Kurulu kararına mahkum bırakan, buna karşı da sendikal bürokrasinin frenleyiciliğini aşabildiği ölçüde ileri eylemlere yönelen, üretime başlamama ısrarını kendiliğinden bir sınıf refleksiyle ortaya koyan metal işçisidir. Bilindiği üzere 21 Aralık’ta BMİS’in kitlesel Gebze mitinginde işçiler grevden başka çözüm yolu tanımadıklarını tüm kamuoyuna beş binden fazla işçinin katıldığı sloganlarla deklare etmiş, grevden hiç bahsetmeden konuşmasını tamamlamak isteyen Adnan Serdaroğlu’nu terletmişti. Sendika kurul ve komitelerinde de bu irade herhangi bir basınç tarafından engellenemedi ve sendika neredeyse tüm tabanının birliğiyle greve yürüdü. Grev çadırlarının tümünde ortak olan, işçilerin grevin gerekliliğinden hiçbir kuşku duymuyor oluşu ve üretim durduğu sürece MESS’in dağılacağına yönelik yaygın inançtı. Bir çok fabrikanın 3-4 günlük bir mücadelenin sonucunda MESS’ten ayrılıp masaya oturmasını yine bu güç sağladı.

Metal grevi, henüz parçalı ve dağınık ancak mevcut “her şey yolunda” tablosunu değiştirmeye aday bir dizi işçi grev ve direnişinin yaşandığı 2014’ün ardından gerçekleşti. Aynı zamanda kendini yaratan dinamikler ve BMİS’in geleneksel sendikacılık anlayışıyla yaşadığı gerilim yönüyle bahsi geçen tabloyla uyum içerisinde. Mevcut işçi eylemliliklerinin neredeyse tümü, güvencesizleştirme, düşük ücret, sendikasızlaştırma, sosyal hakların gaspı, işçi katliamları gibi saldırı dalgalarına karşı gelişiyor. Ancak bu bilindik tablonun da ötesinde güncel işçi hareketinin hemen hepsini karakterize eden başka yönler var. 2014 işçi eylemlerinin önemli bir kısmı sağlık, inşaat, enerji gibi sektörlerin taşeron, güvencesiz işçilerinin hareketinin bir sonucuydu. Bu aynı zamanda işçi hareketinin giderek artan oranda geleneksel uzlaşmacı, bürokratik ve yapısal olarak işyeri/işkolu eksenini esas alan sendikacılığın dışına çıkma eğilimini temsil ediyordu. Parçalı, sirkülasyon yoğun inşaat, yeni yeni mücadele olanaklarını yaratmaya başlayan büro işçileri gibi sektörlerin hareketi doğrudan üretim organizasyonu ile geleneksel sendikacılık arasındaki çelişkiyi gün yüzüne serdi. Öte yandan, geleneksel sendikacılığın iflası tek boyutlu değil. Maden, gıda, cam sanayi eylemleri mevcut sendikaların örgütlü oldukları alandan ancak yalnız patronla değil sendikal bürokrasiyle de mücadele içerisinde gelişti. Örneğin Soma katliamı, burjuvazinin işçi yaşamına yönelik saldırısının olduğu kadar sendikal ihanetin de doruğuydu ve bu kentteki sınıfsal örgütlenme ve dinamizm yine eski sendikal düzene muhalif bir temelden kuruluyor. Metal grevi, sadece zamansal açından değil özsel olarak da bu tablonun bir parçası. Grev, mevcut sendikal anlayış üzerinde kurduğu basınçla gelişti ve Paksan gibi örneklerde de açığa çıktığı gibi patron, devlet ve sendikal bürokrasiye karşı fiili bir hattı savunabildiği ölçüde kazandı.

Metal, uluslararası sermaye için olduğu gibi onun bir bileşiği Türkiye ekonomisinin de en kritik halkalarından biri. En büyük 50 sanayi kuruluşunun 25’i metal sektöründen. Sermaye yoğun sektörde, emek vasıf ve verimlilik düzeyi ve dolayımıyla kar oranları da oldukça yüksek. Sektör, metalürji, makine, otomotiv, elektronik gibi alt dallarıyla birlikte 20. yüzyıl sanayisinin lokomotifi olduğu gibi bugün alt parçalarının giderek iç içe geçmesi ve bilgisayar, enformatik gibi dalların kapsamına girmesiyle stratejik konumunu korumakta. BMİS’in örgütlü olduğu büyük ağırlığı yan sanayi metal fabrikalarındaki kısa süreli grevin sermaye cephesinden gecikmeden yasaklanması da metalin kapitalist ekonomide tuttuğu yeri gösteriyor. Denkleme metal işçisinin mücadele, örgütlenme deneyimi, fiili mücadele biçimleri arayışı, yükselen taban basıncı, oldukça cılız sendikalı güçler içerisindeki ağırlığı ve metal sektörünün ekonomik toplamdaki rolünü eklediğimizde, sınıf mücadelesindeki yükseliş eğiliminin önemli bir parçasına dönüşen metal işçisinin bu mücadelenin öncülüğüne aday olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

2015 metal grevinin en önemli sonuçlarından biri BMİS’in de artık eskisi gibi yönetilemeyeceğini göstermesidir. Yönetim, metal işçisini bilindik yöntemlerle konsolide edememiş, işçilerin grev enerjisi süreci yeni bir noktaya taşımıştır. BMİS’in içinde sınıf mücadelesine dayalı bir sendikal söylem, yeni bir anlayış, fiili mücadeleyi de kapsamına alan bir program arayışı açıkça görünmektedir. Bakanlar Kurulu yasağına karşı B planı olmayan ve işçilerin açıkça greve devam iradesini göstermesine karşı yalpalayan mevcut yönetim meşruiyetini daha fazla kaybetmektedir.

Sendikal bürokrasi sallandı ancak yıkılmadı. Bunu belirleyen ise, taban hareketinin henüz oluşum sürecinde olması, örgütsüzlük, merkezileşememe, program yoksunluğu gibi etmenler oldu. Bozulan denge durumunun işçiler lehine kurulması ise ancak bu enerjinin devrimci sınıf sendikacılığı temelinde örgütlenerek sürece müdahale etmesiyle gerçekleşebilir. Yaşamsal olan şu: hem ekonomik, sendikal kazanımlar hem de sınıf mücadelesinin bu eşiği aşması için mevcut mücadelelerin içerisinden çıkacak, bağımsız, işçi kurul ve komitelerinin inisiyatifine dayalı, birleşik mücadele eksenli, yasak ve engellemelere karşı fiili mücadeleyi içerimine alan bir sendikal anlayışın inşa edilmesi gerekiyor. Metalde kolay çözümler yok, sorun çok katmanlı ancak unutulmamalı ki, çok değil beş altı yıl önce metalde kitle grevi ancak bir hayalin konusu olabilirdi. Sorunun her yönden kendini gündeme taşıması çözüm dinamiklerinin varlığına ya da oluşmakta olduğuna işaret ediyor.

Yorumlar kapalıdır.