Kapitalist küreselleşmenin tüm dünyada artık sonsuza kadar sürecek barış ve huzur çağını başlattığı yolundaki yalana bir darbe de bu kez bizzat Avrupa emperyalizminin sözcüsü Jean-Claude Junker’den geldi: Avrupa Komisyonu’nun bu muhafazakâr başkanı, geçtiğimiz hafta verdiği bir demeçte “Avrupa Birliği’nin kendi ordusuna sahip olması gerektiğini” ifade etti. Buna ilk olumlu tepkiyi veren de AB’nin egemen gücü Almanya oldu. Bu ülkenin Dışişleri Bakanı Ursula von der Leyen, ilk adımda “birlik üyelerinin orduları arasında bir ağ kurulabileceğini” ve bunun ilerde tek bir orduya dönüşebileceğini belirtti. Angela Merkel’in hükümet ortağı Sosyal Demokrat Parti de Junker’in Avrupa ordusu fikrini desteklediğini ilan etti. Alman emperyalizmi, geçtiğimiz yüzyıl içinde iki kez Avrupa’yı kendi egemenliği altında militarist yöntemlerle birleştirmeye çalışmıştı. Bu ulusal stratejisini şimdi tersinden deniyor: Kıtayı önce kendi ekonomik denetimi altında birleştiriyor ve ardından onu silahlandırmaya hazırlanıyor. Böylece, II. Dünya Savaşı sonrasında kendisi üzerine konan silahlanma yasağını ve on milyonlarca insanın katlinden sorumlu ülke imajını da AB dolayımıyla aşmayı tasarlıyor olmalı.
Pekiyi, Almanya kendi emri altındaki Avrupa’nın kime karşı silahlanmasını istiyor? Bugünkü gerekçe, Ukrayna’da egemenlik savaşında olan Rusya’nın yayılmacı eğilimleri. Merkel, Ukrayna’daki iç savaşta Kiev hükümetine silah yardımında bulunmayı reddetmişti, zira bunun kendisini Putin’in Rusya’sıyla altından kalkamayacağı doğrudan sıcak bir gerilime sokacağını biliyor. Bu yüzden de şimdi “Rusya tehlikesine” karşı emperyalist “caydırıcılığını” Avrupa’nın sırtına yüklemek istiyor.
Ama Almanya için daha acil sorunlar söz konusu. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) geçen yıl sonunda hazırladığı dünya raporunda, Avrupa kıtasında ve özellikle de Almanya’da ekonominin “yavaşlayacağını” öngörmüştü, şimdi bu öngörüsü doğrulanmaya başladı. Kıta çapında yaygınlaşan bir deflasyon söz konusu: ürün fiyatlarındaki düşüşler ya da fiyat artışlarının istenen düzeyde olmaması, iç tüketimin yetersizliğine işaret ediyor, ki bu da kapitalistlerin kâr oranlarının azalma eğilimini şiddetlendiriyor. Kendi yarattıkları krizin tüm faturasını işçi sınıfının sırtına yıkan kapitalistler, sosyal hakları ve ücretleriyle birlikte yaşam düzeyleri hızla kötüleşen emekçilerin yeterli tüketimde bulunmadıklarından şikâyet ediyorlar. Eğer bireyler yeterince tüketemiyorsa o halde bireylerin vergilerine el koyan devletler kitlesel tüketime yönelmeli! İşte silahlanma önerisi tam bu noktada devreye giriyor. Muhtemel bir Avrupa ordusunun devasa miktarlardaki silahlanma zorunluluğu, Almanya dâhil tüm devletleri bütçelerinde bu kaleme milyarlarca Avro ayırmasını zorunda bırakacak. Tabii bu milyarlar da üstün teknolojisiyle silah sanayisinin başını çekecek olan Alman ekonomisinin rezervlerine akacak. Benzer bir politikayı 2000’lerin başında Irak’a savaş açarak ABD’nin krize sürüklenmekte olan sanayisine kan taşıyan George Bush izlemişti. Ekonomisi dara girmeye başlayan Merkel de dersini iyi çalışmışa benziyor.
Ama Alman emperyalizminin ilgi alanı salt kendi arka bahçesiyle (Doğu Avrupa) sınırlı değil. Merkel’in son sıralarda Japonya’ya yaptığı ziyareti ajanslar “ekonomi ve enerji alanlarında işbirliği arayışları” başlığıyla dünyaya duyurdular. Merkel’in bu ziyareti, Japonya’nın II. Dünya Savaşı sonrasındaki politikasını değiştirerek (“artan Çin tehdidi karşısında”) silahlanmaya yöneleceğini ve gelecek beş yıl içinde askeri harcamalarını yüzde 5 oranında arttıracağını ilan etmesinin ardına denk düşmekte. Alman kapitalistler bu yağlı pazarı kuşkusuz ABD’li dostlarının tekeline bırakmak istemiyorlar. Öte yandan, satacak petrolü, ihraç edecek rüzgârı olmayan Almanya’nın Japonya ile “enerji” konularındaki işbirliğinin de nükleer santrallerle ilişkili olacağı gün gibi ortada. Nükleer felaketler yaşayan ve yenileriyle karşı karşıya olduğu için 22 dev santralini işletme dışı tutan Japonya’nın nükleer yenilenme konusunda yapmak zorunda olduğu milyarlık harcamalar da Almanya’nın iştahını kabartmakta. Son dünya savaşının bu yenik iki müttefikinin silahlanma ve nükleer enerji konularında yeni bir işbirliğine yönelmesi, sadece Çin’i değil ABD emperyalizmini de kaygılandırıyor olmalı.
Almanya’nın Avrupa’yı kendi egemenliği altında silahlandırma girişimleri ve yeni uluslararası yayılma arayışları, emperyalist ülkeler arasında mutlaka yeni gerginlikler yaratacaktır. Dünya proletaryası önümüzdeki yıllarda kızgınlaşacak olan bu çekişmeler karşısında çok dikkatli olmak ve buna hazırlanmak durumundadır.
Yorumlar kapalıdır.