Mülteci krizi: Nedenleri, sonuçları ve çözümü
Suriyeliler için neden birkaç metrekareyi geçmeyen botlarla öfkeli dalgaları aşmaya çalışmak, evlerinde oturmaktan daha güvenli? Aylan Kurdi’nin cansız bedeni Bodrum sahillerine vurduğunda herkes bunun trajik bir olay olduğunu kabul etti ancak kimse sorunu bu şekilde ortaya koymadı. Halbuki meselenin trajik olmaktan çok politik bir tarafı var ve asla tartışmaya açılmayan bu taraf yukarıdaki sorunun cevabına işaret ediyor.
21. yüzyılın ilk günleri geçiyor. ABD emperyalizminin sarsılma emareleri gösteren önderliği altında geçen bu günler, kapitalist barbarlığın ulaştığı boyutları yeni sınırlara doğru genişletiyor. Birlemiş Milletler Mülteciler Komitesinin (UNCHR) Haziran 2014 raporuna göre 51 milyon kişi savaşlar, krizler ve doğal felaketlerden dolayı ülkelerinden ayrılmış durumdalar ve sürgündeler. Bu sayı, bir sıralar dünyanın sonunu getireceği varsayılan 2. Dünya Savaşı esnasındaki tüm sürgünlerden daha yüksek bir sayı.
Mültecileri doğuran temel etkenin IŞİD olduğu söyleniyor. Bu elbette doğru ancak yine de eksik. İstatistiklerin gösterdiği üzere 2015 senesi boyunca Suriye’de yaşanan ölümlerin %90’ından barbar Esad monarşisi sorumlu. Suriyeliler IŞİD’den olduğu kadar, karşısında ayaklandıkları rejimin katliam programlarından da kaçıyorlar. Neo-liberal Esad rejiminin baskı aparatları Suriyeli işçi ve emekçilere silah zoruyla iki seçenek tanıyor: Ya devrimi terk et, ya da ülkeni terk et! İslamcı faşist bir hareket olarak IŞİD de, Suriye işçi sınıfına bu iki seçeneği dayatıyor. Anlayış düzeyinde bu noktalarda anlaşan bu iki karşı-devrimci aygıtın Suriye devrimini yozlaştırma ve onu boğma girişimleri, mültecileri doğuran temel politikadır!
Pekiyi bu gerçeği belirtmek, dünya solunun çoğunluğunun iddia ettiği üzere IŞİD’in yaptığı katliamları meşrulaştırma çabasının bir parçası mı? Asla değil! Aksine devrimci politikanın etik ölçütü eğer gerçeklere sadık kalmak ise mültecileri yaratan en büyük kaynağı görmezden gelmek, Ortadoğu’da karşı-devrimin değirmenine su taşımaktır! Esad rejimi de en az IŞİD kadar, hatta ondan daha da fazla mültecilerden sorumludur. Devrime düşman bu iki grup da, birbirlerine karşı değil, devrime karşı savaşmaktadırlar ve “başarılar” elde ettikleri sürece de Suriyeliler mülteci olmaya ve mülteciler de ölmeye devam edecekler.
Mülteciler Esad rejimi ve IŞİD’in yanı sıra, vardıkları ülkelerden de kaçmak zorunda kalıyorlar. Son dönemde bunun örneğini Türkiye’de, Edirne’deki sınır hattında gördük. Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı ile görüşmesinin hemen ardından mültecilerin garları boşaltması yönünde tavır koydu. Suriyeliler ise günlerce Edirne sınırında kaldılar, ardından da geri dönmeye zorlandılar. Türkiye hükümetinin garlardan çıkılmasına dönük çağrı yapması, ikiyüzlülüğün yeni bir boyutu olarak akıllara kazındı.
Türkiye hükümeti ilk günden bu yana mültecileri hem ucuz iş gücü havuzu olarak görüp onlar üzerinde yoğun sömürü ilişkileri kurdu, hem de AB’den milyar dolarları bulan yardım fonları almak için onları birer mazeret olarak kullandı. Edirne’de bekleyişte olan Suriyelilere iş, barınak ve seyahat hakkı tanınmadı ancak Esad monarşisinin camilerinden ve IŞİD’in ayetlerinden kaçan bu insanlara TEM otoyolunda Kadı Bedrettin Camisi’nin imamı eşliğinde namaz kıldırıldı! Halbuki Suriyelilerin dualara değil, işlere ve ekmeğe ihtiyacı var. Xsights isimli kurumun son araştırmaları Suriyeli mültecilerin neden Türkiye’den de kaçtığını gösteriyor: Verilere göre kamplar dışında yaşamak zorunda kalan mültecilerin %62’si Türkiye’de mutsuz, %75’i barınacak ev bulamıyor, %82’si iş bulamıyor, %90’nı kiralarını ödeyemiyor.
Mülteciler Türkiye’den Avrupa Birliği’ne akın etmeye başlamışken, AB’den de devlet bakanları Türkiye’ye akın etmeye başladı. Lüksemburg Dışişleri Bakanı ve Almanya Dışişleri Bakanı aynı gün Ankara’ya gelip sorumlu kişilerle toplantı aldılar ve Avrupa’ya yaşanan göçün durdurulmasını talep ettiler. Buluşma sırasında ise Türkiye heyeti, “sıfır sorun” makyajı ile boyanmış dış politikasının mantıksal sonucu olarak yine tampon bölge talep etti. Tampon bölge Suriyeliler ve mülteciler için değil hükümetin savaş çıkarları için isteniyor ve mülteci krizini çözmek bir yana, onu daha da derinleştirecek.
Medya, Avrupa’da sadece Macaristan’ın mülteciler üzerinde terör estirdiğini söylüyor. Halbuki bu bir yalan. Bugün Macaristan yönetiminin yaptığı, AB’nin sınır bekçiliğine soyunmak ve Almanya’nın Şengen uygulamasını askıya alabilmesi için ona yeterli zamanı kazandırabilmek. Zira mülteciler için Macaristan sadece bir köprü ve Merkel de bunun farkında. Avrupa Birliği kurulduğu günden bu yana duvarları yıkan değil, inşa eden bir birlik oldu. Bankalarını kurtarmak için milyar dolarları göz kırpmadan harcayan AB, söz konusu mülteciler olduğu zaman sayısız pazarlığın içerisine giriyor. AB sözcüleri mülteci krizinin çözümü için çalışacaklarını söylerlerken samimi olduklarını iddia ediyorlar. Eğer gerçekten samimi iseler sınırları mülteciler için geçişe açsınlar, onlara sınırsız seyahat hakkı tanısınlar, mültecilere gittikleri yerlerde iş ve ev versinler. Eğer emperyalistler ülkelerine mülteci akımları olmasını istemiyorlarsa, mültecilerin ülkelerini bombalamayı bırakmalılar! Eğer emperyalistler mülteci istemiyorlarsa, Esad’la el sıkışmayı, ona prestij sağlamaya çalışmayı bırakmalılar!
Uluslararası çapta yoğunlaşan mülteci göçleri üzerinden yeni kâr olanakları yaratılmaya çalışılması da gündemde. Devletler ile mafya örgütlenmelerinin ticari bir anlaşmaya vararak sefaleti pazarlamak noktasında görüş ortaklığına vardıklarını söylemek abartı olmaz. Bu ticari anlaşmanın nesnesi ise Suriyeli mültecilerin kendisi. Devletlerin mültecileri sınırlarına kabul etmektense onları pazarlamayı tercih etmesi elbette bu devletleri yönetenlerin hastalıklı ve normal dışı seyreden niyetlerinden kaynaklanmıyor. Bu politika, en kaba tabiriyle sınıfsal bir refleks; devletlerin kendi işçi sınıfları üzerinde neo-liberal barbarlığın tüm sonuçlarını hissettiren çizgisinin mantıksal bir sonucu.
Bugün Aylan Kurdi gibi sayısız Suriyeli mültecinin hayatta kalması için namazlara değil, seyahat etme hakkına, işlere ve kalacak yerlere ihtiyaç var. Suriyelilerin mülteci olmaması için çağ dışı rejimlerle diyaloglara değil, Suriye devriminin zaferine ihtiyaç var. Suriyeli mültecilerin, işçilerin ve emekçilerin karşılaştıkları sorunları ve zorlukları ancak ve ancak Suriye halk devrimi çözebilir, diğer her şey sorunu ötelemek olacaktır.
Yorumlar kapalıdır.