Saraya ve AKP’ye yeni bir ders vermek için: Oylar HDP’ye!

“Milli irade şampiyonu” Erdoğan ve AKP’nin 7 Haziran genel seçimi ardından ortaya çıkan tabloyu hazmedememesinin sonucu olarak 1 Kasım’da yeni­den seçimlere gidiyoruz. Türkiye halkları, boğazına kadar yolsuzluğa, hukuksuzluğa batmış bir siyasal iktidarın her şeye rağmen, her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalma mücadele­siyle karşı karşıya. Erdoğan ve AKP hükümeti, iktidarını sürdürebilmek için anayasal gereklilikleri askıya almak, kendi başlattığı “çözüm süreci”ni buzdolabına koyarak kirli savaş politikalarını hayata geçirmek, bu doğrultuda Kürt illerinde bir tür olağanüstü hal ilan ederek devlet terörü uygulamak, demokratik hak ve özgürlüklere azgınca saldırmak dahil her türlü yöntemi mübah görmektedir. Hedef bir kez, “Hak ile batılın sonsuza kadar sürecek mücadelesi” olarak ilan edildikten sonra, her türlü araç, amacı haklı çıkarabilir!

7 Haziran seçimlerinden önce Erdoğan bütün hesaplarını mecliste ihtiyaç duyduğu çoğunluğu sağla­yarak başkanlık, olmadı ‘fiili baş­kanlık’ sistemine geçilmesi üzerine kurgulamıştı. Bunun için Erdoğan açıkça, “400 milletvekili verin, bu iş huzur içinde çözülsün” itirafında bulunmuştu. 7 Haziran’da yenilen şamarın ardından, ilk aşamada yaşanan şaşkınlık ve hayal kırıklığından sonra plan­lar bu kez, yeniden seçime gidilerek HDP’nin baraj altında bırakılması için bütün yöntemlerin devreye sokulması ve bu arada kaybedilen ‘milliyetçi oyların’ bir kısmının tekrar kazanılması üzerinden kurgu­landı.

Bu çerçevede, oldukça karanlık bir biçimde ger­çekleşen ve bu haliyle siyasi sorumluluğu tamamen Saray ve AKP hükümeti üzerinde olan Suruç katli­amı ardından kirli savaş planları devreye sokuldu ve bugüne dek, yüzlerce asker ve sivil hayatını kaybetti. Günler boyunca kentler abluka altına alındı. Sokağa çıkma yasakları ilan edilerek, kentlere giriş ve çıkış­lar tamamen yasaklanarak en kirli savaş yöntemleri devreye sokuldu ve böylelikle halklara gözdağı verilmeye çalışıldı.

Öte yandan bu dönemde, 13 yıllık yağma, talan ekonomisinin son noktasına gelindiği, bütün ema­releriyle ortaya çıktı. Fırlayan döviz kurları, yük­selen enflasyon, artan işsizlik, dış borcun giderek ödenemez bir noktaya doğru ilerlemesi… AKP tipi ekonomik büyümenin nasıl bir sömürü ve yalan sistemi üzerine inşa edildiği gün geçtikçe daha fazla görünür hale geliyor. Erdoğan ve AKP hükümeti, kendi siyasi iflaslarını hazırlarken, ülke ekonomisini de tam bir enkaza çevirmiş durumdalar. AKP dö­neminde palazlanan güzide patronlardan Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, “Kriz gelmez. Allah aşkına ben söylüyorum!” diye haykırsa da, bütün veriler yaklaşan bir ekonomik felaketle karşı karşıya oldu­ğumuza işaret ediyor.

Emperyalizmin ve Türkiye burjuvazisinin hizmet­karı olarak iktidara gelen, onların desteğiyle yıllarca iktidarını sürdüren ve bugün onlar için dahi kul­lanışlı olmaktan uzaklaşan Erdoğan ve AKP hükü­metinin ülke üzerinde ilmek ilmek ördüğü karanlık bulutları dağıtmak mümkün mü? Mevcut durum­da, ilk adım olarak seçimlerde Erdoğan ve AKP hükümetinin, işçiler, emekçiler, Kürtler ve bütün ezilen, sömürülen kesimlerin hayatını tam bir ce­henneme çevirecek olan başkanlık rejimi projesine yeniden dur demek, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını desteklemek ve rejimin saldırılarına karşı Kürt halkının yanında yer almak için seçim­lerde HDP’ye oy çağrısında bulunuyoruz. Saray’ın ve hükümetin HDP’yi baraj altında bırakmak için, HDP binalarına saldırılar düzenlenmesi, HDP’nin ve ona oy verenlerin “gayrimilli” ilan edilerek bir “suç ve terör örgütü” gibi gösterilmeye çalışılması, Kürt illerinde sandıkların taşınması girişimleriyle oylarının düşürülmeye çalışılması gibi her türlü kirli yöntemin devreye sokulması karşısında, HDP’nin antidemokratik seçim barajını bir kez daha yıkması, Saray’ın planlarına yeni bir darbe indirecektir.

Ne var ki, bugün Saray’ın ve hükümetin yürütücü­sü olduğu rejimin geleneksel baskı politikalarından, Kürt halkına dönük olarak yeniden başlatılan savaş siyasetinden, işçi sınıfına dönük ekonomik karşı­devrim saldırılarından ve yaklaşan ekonomik fela­ketten bir çıkış sağlayabilmek için antikatipalist ve demokratik talepleri birleştiren, dolayısıyla işçi sını­fının kurtuluş mücadelesiyle Kürt halkının özgürlük mücadelesini bir araya getirebilecek bir siyasal prog­rama ve ittifaka duyulan ihtiyaç, bütün yakıcılığıyla varlığını koruyor.

Her şeyden önce, Saray’ın ve AKP’nin pervasız­lıkta, hukuksuzlukta, ikiyüzlülükte ulaştığı zirve, mevcut siyasal rejimin ve onun toplumsal destek­çilerinin çürümüşlüğünün bir göstergesi olmuş­tur. Siyasal demokrasinin tesisi için, Saray’ın ve AKP’nin savaş ve terör politikaları­nın durdurulması için mevcut baskı rejiminden tam bir kopuş gereki­yor. Bunun, bugün için önkoşulu barajsız, eşit propaganda özgürlüğü temelinde seçilecek bir kurucu meclisin toplanmasıdır.

Yaklaşan ekonomik felakete karşı alınması gereken önlemler ise, dış borç ödemelerinin reddi, özelleş­tirilmelerin durdurulması ve özel­leştirilen işletmelerin tazminatsız, işçi denetiminde kamulaştırılması, asgari ücretin yoksulluk seviyesinin üzerine çıkarılması ve güvencesiz, güvenliksiz çalışma koşullarının ortadan kaldırılmasıdır.

Öte yandan, faşist hareketin so­kakta yeniden boy göstermeye baş­laması, HDP binalarına saldırılar ve Batı’da Kürtlere dönük linç giri­şimleri, işçi sınıfı ve Kürt halkı kar­şısında, Saray tarafından kışkırtılan fakat dizginleri onun da elinden çıkabilecek yeni bir tehdidin doğmaya başladığını göstermektedir. Bu yükselen tehdide karşı özsavunma temelinde, sendi­kaların, sosyalist hareketin ve Kürt siyasi hareketi­nin en geniş ittifakının sağlanması, güncel bir görev haline gelmektedir.

Bugün için HDP bu köşe taşlarını içeren bir prog­rama sahip olmaktan oldukça uzak konumdadır. Son gelişmeler, düzen içi çatlaklardan faydalana­rak üretilebilecek politikaların sınırlılığını bir kez daha açıkça ortaya koymuştur. Baskı rejiminden ve kapitalizmden kopuşu temel almayan hiçbir programın, Türkiye’nin temel sorunlarına kalıcı bir yanıt üretmesi mümkün değildir. 1 Kasım seçimleri öncesinde bir kez daha, sol, sosyalist hareketi ve Kürt siyasal hareketini bu programatik temel etra­fında seçimleri de kapsayan, fakat temel eksenini kitlelerin bu talepler doğrultusundaki seferberliğine dayandıran bir işçi-emekçi ittifakı oluşturulması çağrısında bulunuyoruz.

İşçi Demokrasisi Partisi, 30 Eylül 2015

Yorumlar kapalıdır.