IŞİD, Ortadoğu’da ve tüm dünyada bir tehdit unsuru olmaya devam ederken, aynı zamanda egemenlerin baskıcı politikaları için bir ”gerekçe” haline geldi. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde ise IŞİD tehdidi, seçim süresi dolan Barzani’nin görev süresini keyfi olarak uzatmasının bir bahanesi haline gelmiş durumda.Başkanlık süresi 2015 Ağustos ayında dolan Barzani, Ekim ayında Süleymaniye ve Erbil’in belirli kasabalarında gerçekleşen kitlesel memur grevleriyle karşı karşıya kalmış, 5 vatandaşın ölümüyle sonuçlanan eylemler bastırılarak bu eylemlerden sorumlu tutulan Goran Hareketi’nden 4 bakan parlamentodan keyfi bir şekilde ihraç edilmişti. Kerkük petrolünden elde edilen gelirin tamamının IŞİD’in kovulmasından sonra Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne aktarılması bölgenin zenginlerini daha da zenginleştirirken işçi ve emekçilere verilen pay ekonomik kriz bahaneleriyle daha da düşürülüyor. Her türlü muhalefeti bastırıp işçi hareketini sindirme politikaları güden hükümet, her ne kadar gelecek başkanlık seçimlerin halk oylamasıyla yapılmasını istese de böyle bir talebin sonuçlarına ne kadar güvenilebileceği oldukça şüpheli. Muhalefet partilerinden Goran ve KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği)’nin, seçimlerin mecliste yapılmasını önermelerinin temel sebeplerinden biri ise halk oylamasından çıkacak sonuçların şaibeli olabileceğine dair inançları.
Bağımsızlık kartı
Seçim sürecinin belirsizliği ve kitlesel eylemlerin gerçekleşmesi Barzani’nin tedirginliğini körüklenmiş olacak ki, ABD ile yaptığı görüşme sonucu açıklamalarında Bağımsız Kürdistan’ı gündeme getiriyor. Ancak 2006 yılından beri bölgenin Başkanı olan Barzani’nin bağımsızlık vaadi bir ilk değil. Her başı sıkıştığında kitleleri düzene yedekleme amacıyla bağımsızlık vaat eden Barzani’nin oyalama taktikleri işçi sınıfı ve halklar nezdinde bir karşılık bulamazsa, ekonomik ve siyasi bunalımın daha da derinleşeceği aşikâr.
Emperyalist ülkeler tarafından sermayenin gözünü diktiği bir pazar haline getirilmek istenen bölgede ise üretim neredeyse yok. İthal mal cennetine dönüşmüş alış veriş merkezleri ve süper marketlerde temel gıda ürünlerinin üzerinde bile yabancı markalar bulunuyor.
Bölgedeki siyasi bağımsızlık talebine geçmişte tamamen karşı çıkan AKP iktidarının burjuvazinin çıkarları doğrultusunda bu durumu güney topraklarında desteklemesinin ekonomik nedeni, Kürt burjuvazisiyle yapılan ticari anlaşmalar ve petrole dayalı enerji anlaşmalarıdır. AKP’nin Barzani’nin iktidarda olacağı bağımsız bir Güney Kürdistan kabullenişinin altında yatan siyasi nedenler ise, bu yolla PKK’nin gücünün ve prestijinin azaltılabileceği ve İran’ın denetimindeki Irak hükümeti karşısında, bölgedeki güçler ilişkisini kendi lehine çevirmeye dönük bir adım atılabileceği umudu.
Bölgede IŞİD’in vahşice saldırılarına karşı YPG ve HPG güçlerinin mücadelesi, halk nezdinde saygı uyandırıyor. Bu durum Barzani cephesinde, geçmişten beri PKK’ye karşı var olan güvensizliği artırıyor. Güneyde askeri anlamda tek güç olmak isteyen Barzani iktidarının PKK’ye ve aynı zamanda onu destekleyen halka karşı olan bu güvensizliği özellikle Şengal’in özyönetimi meselesiyle alakalı tartışmalarda da su yüzüne çıkmıştı. AKP iktidarı ise bu siyasi gerginlikten nemalanmak isteyerek Barzani ile olan siyasi ittifakını ortak çıkarlar doğrultusunda daha da güçlendirmeye çalışıyor. YPG ve PYD’nin, İslamcı faşist IŞİD güçlerine karşı Suriye’de vermiş olduğu mücadeleyle beraber önemli bir politik güç haline gelmesi ve meşruiyet kazanması, AKP iktidarının Suriye politikasını hezimete uğratarak Türkiye’nin Suriye üzerindeki hayallerinin suya düşmesine neden oldu. Ancak görünen o ki, Batı’daki hezimeti Güney’de de yaşamak istemeyen siyasi iktidar, Barzani’den medet umarak, Kürt burjuvazisiyle ortaklığını kuvvetlendirmeye girişiyor. Bu bağlamda iktidarın hedefi, bölgenin egemenleri ile Sünnilik kimliği üzerinden bir ortaklık kurarak, mezhepçi politikalarını bu topraklarda da uygulamaktır.
Barzani hem ABD hem de Rusya’nın desteğini sağlamaya dönük bir politika izliyor. Her iki tarafın da Ortadoğu’daki planlarına göz yuman Barzani, kendi topraklarını bu planların bir parçası haline getiriyor. Barışı tesis etmek ve IŞİD çeteleriyle savaşmak bahaneleriyle Erbil havalimanı yakınına Amerikan üssünün kurulmasına izin veren Barzani, Rusya’nın da suyuna giderek Suriye üzerindeki saldırıların yoğunlaşmasına onay vermiştir. 30 Eylül’den itibaren IŞİD’e karşı mücadele kisvesi altında isyancıları ve sivil halkları bombalayan Putin, Barzani ile anlaşmış; Barzani, füzelerin geçiş güzergâhı olarak Güney Kürdistan hava sahasının kullanılmasına onay vererek, Suriye topraklarında karşıdevrim cephesinde yer almıştır.
Emperyalist ve yayılmacı güçlerin müdahalesi Ortadoğu coğrafyasında derinleşirken, sermaye sınıfı buradaki hegemonyasını kuvvetlendirmek, istikrarını sürdürmek adına Barzani’yle sıkı ilişkiler kurmuştur. Barzani’nin parlamentoyu geçici olarak işlevsiz hale getirmesi ve seçimleri ertelemesinin altında yatan neden yabancı sermayedarlara, ABD ve Rusya’ya olan güvenidir. Kısacası taraflar ortak çıkarlar doğrultusunda birbirini beslemekte, bu çıkarlardan doğan siyasal ve sosyal krizin faturası da ezilen halklara, işçi emekçi kitlelere kesilmektedir.
Mezhepçi politikalarıyla IŞİD gibi vahşi bir örgütün ortaya çıkışının şartlarını hazırlayan ülkeler, şimdilerde Ortadoğu’da barış ve demokrasi naraları atarak bu topraklardaki yandaşlarını kendilerine çekmiştir. Bu yandaşların başını çeken Barzani burjuva nitelikli sınıfsal yapısını korumak uğruna Güney Kürdistanı yolsuzluğa boğarken ezilen halkların, işçi emekçi kitlelerin kurtuluşu, bu kirli savaşa neden olan iktidara ve onun ortaklarına karşı verilecek devrimci mücadeleden geçmektedir.
Yorumlar kapalıdır.