MHP: Bahçeli mi, bahçesiz mi?

Yıl 1997, Başbuğ ölmüştü; başsız kalan ülkücüler olağanüstü kongreye gidiyordu. Adaylar arasında Devlet Bahçeli ve Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş de yer alıyordu. Olaylı kongre sürecinde diğer adaylar çekiliyor; yarış Bahçeli ve oğul Türkeş arasında geçiyordu. Seçimden Devlet Bahçeli galip çıktı ve böylelikle 19 yıldır süren Bahçeli dönemi de başlamış oldu.

Başkan seçildikten iki yıl sonra ülke genel seçime gitmiş ve Bahçeli yönetimindeki MHP bir önceki seçime göre oylarını (ülke genelinde yüzde 10) artırıp 129 milletvekiliyle ikinci parti çıkmıştı (bu duruma seçimden 2 ay önce Abdullah Öcalan’ın yakalanmısının önemli etkisi olmuştur). Ecevit önderliğinde ANAP ve MHP ile birlikte 57. hükümet kuruldu. Ancak bu koalisyon hükümetinin sonunu, 2001’deki Türkiye’nin en büyük ekonomik krizi hazırlıyordu. 2002 yılında Devlet Bahçeli’nin aldırdığı seçim kararıyla günümüze kadar süren Erdoğan yönetiminin de önü açılmış oluyordu. Bu Erdoğan’a yaptığı ilk iyilikti; ama son iyilik olmayacaktı.

2002 yılındaki seçimlerde MHP baraj altında kaldı (bu dönem Devlet Bahçeli’nin zihninde acı bir hatıra olarak kalacak ve belki de 7 Haziran’da koalisyona girmemesine sebep olacaktı). MHP’nin baraj altında kalması Devlet Bahçeli’nin başkanlığını da sorgulanır hale getirmişti. Sonuçta, zaruri olarak gidilen 2003 yılındaki kongrede Bahçeli, başkanlığı -tabir-i caizse- kıl payı kazandı. Bu durumu bugün MHP’de niye kongre yaptırmadığının subliminal göstergesi olarak algılamak da yanlış olmaz.

7 Haziran seçimleri, MHP’nin son yıllarda en yüksek oy aldığı seçim olmuştu. Ancak hem koalisyonda HDP ile yan yana durup milliyetçi oylarını kaybetmemek; hem de kurulacak koalisyon hükümetinin başarısızlığından nemalanmak istemesi Bahçeli’yi her türlü koalisyondan uzak tutuyordu. Bu durum ülkenin yeniden seçime gitmesine yol açtı. Yine zor durumdaki Erdoğan’a yardım eli uzatılmış oluyordu.

1 Kasım seçiminde milletvekili sayısı yarı yarıya azaldı. Bu durum parti tabanında hoşnutsuzluk yaratıyor, taban değişim istiyordu. MHP’den atılan ancak, mahkeme ile geri gelen Sinan Oğan, Koray Aydın, Ümit Özdağ ve Meral Akşener adaylıklarını koydu ancak, Bahçeli 2018 yılındaki olağan kongreyi işaret ediyordu. Bunun üzerine adaylar 1241 delegenin 543’ünden kongre yapılsın imzası topladılar. Genel Merkez bu imzaları görmezden geldi ve mahkeme süreci başladı. Bu sırada Bahçeli boş durmadı, adaylara destek veren il merkez temsilcilerini ya kovdu ya da il merkezlerini kapattı. Ayrıca aday olan kişiler hakkında parti içi soruşturma açtı.

Yandaş medya başkan olacağı söylenen Meral Akşener’e karşı karalama kampanyası başlattı. Çünkü yapılan anketler, Meral Akşener’in AKP tabanından da oy alacağını gösteriyordu. Mahkemenin tek celsede MHP’ye muhalif diğer isimleri de kayyum olarak ataması, devletin içinde bazı taşların yerinden oynadığını gösteriyordu. Bahçeli için işler hiç de iyi gitmiyordu. Atanan 3 kayyum, 15 Mayıs için olağanüstü kongre kararı aldı ancak, Genel Merkez bu kararı tanımadığını belirtti ve Sivas’ın Gemelek ve Kastamonu’nun Tosya ilçe Asliye Hukuk Mahkemeleri’nden kurultayı durdurma kararı çıkartıldı. Kongrenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinde belirleyici kararı Yargıtay verecek. Burjuva siyasetinin çürümüş yapısı ve iktidar kapışması sonucu görünen o ki, Devlet Bahçeli’nin 19 yıllık başkanlığı bu yıl yıkılabilir. Ancak yerine geçecek adayların da derin devletle ilişkilerinin bilinmesi burjuva kokuşmuş siyasetin ve kirli ilişkilerin kaldığı yerden devam edeceğini gösteriyor.

Yorumlar kapalıdır.