Can Dündar ve Özgür Gündem vakaları: Sorumlular kim?

Can Dündar’ın, Erdem Gül ile birlikte MİT tırları üzerine yaptıkları haberin ardından casusluk suçlamasıyla tutuklandığı, bu tutukluluğu süresince Erdoğan’ın kendisini doğrudan hedef aldığı ve ek olarak bu süreç içerisinde Çağlayan’daki duruşma sırasında silahlı suikast girişimine maruz kaldığı bilinen bir gerçek. Son olarak geçtiğimiz günlerde Dündar’ın eşi Dilek Dündar’a yurtdışı yasağı getirildiğini hatırlatalım.

Can Dündar’ın bir süredir oldukça kararlı ve cüretkar bir şekilde yürütmekte olduğu Genel Yayın Yönetmenliği’nden (GYY) istifası, ulusal basının bir kesimi tarafından şok dalgası ile, geri kalan kesimi tarafından ise sevinç nidalarıyla karşılandı. Kendisinin liderliği altında Cumhuriyet gazetesi Kürt sorununda görece özgürlükçü bir dil, savaş ve saray karşıtı bir söylem ile başkanlık rejimine koşulsuz muhalefet eden bir yayın politikası geliştirdi. Özellikle iş cinayetleri ve metal grevleri benzeri sınıf mücadelesinin gündemleri gazetenin sayfalarında daha fazla yer kaplamaya başlarken, Dündar’ın gazeteyi gençleştirmek için örgütlediği kampanyalar da sonuç vererek Cumhuriyet’e belirli bir dinamizm kazandırmaya başlamıştı. Elbette bütün bu gelişmeler Cumhuriyet gazetesinin tarihsel-siyasal olarak içerisinde konumlandığı ekolün sınırları içerisinde gerçekleşiyordu ancak Dündar’ın dayanışma amacıyla Özgür Gündem gazetesinde yayın yönetmenliği nöbetini devralması gibi bu sınırlar en kritik yerlerinden oldukça radikal şekillerle zorlanıyordu. Çok değil sadece birkaç sene önce devletçi kadrolar ile geleneğin ve bürokrasinin gazetesi olma rolünü sürdürüyor olan Cumhuriyet gazetesinin, politik bir kopuş yaşaması ve onun eski misyonlarının AKP’yi “milli dava hükümeti” olarak tanımlayan Perinçek ile onun gazetesi Aydınlık’a devredilmesi, rejim için kendi krizini ifşa eder nitelikteki bir gelişim süreciydi. Zira Cumhuriyet’teki deprem Dündar’ın ayrılığı ile sınırlı kalmadı, kendisiyle beraber gazetenin bu çizgiye gelmesinde emekleri yok sayılamayacak olan dokuz gazeteci de istifa etti.

Dündar’ın “korku saldığı” tek düşman saray rejimi değildi. Zira gelinen noktadan da anlaşılacağı üzere Dündar’ı sindirmek konusunda açık bir başarısızlığa mahkûm olan sarayın bu sorununda imdadına yetişen, Cumhuriyet’in içerisinde yer alıp onun yeni yayın politikasından şikayetçi olan ulusalcı-devletçi kesim oldu. Devletten çok devletçi olan bu kesim için Erdoğan gibi rejim içi bir aktörün devlet yapılanmasını paramparça etmesi, rejimi dışarıdan tehdit eden demokratik siyaset kanallarının savunulmasından daha kabul edilebilir bir olgu. Tam da bu sebeple, Erdoğan’ın propaganda bürosu gibi çalışan Yeni Akit’in ensonhaber.com isimli sitesi Dündar’ın ayrılışını “PKK’nın yayın organı gibi olmuştu, Kemalistler rahatsızdı: Can Dündar bırakıp kaçtı” başlığıyla manşetten verdi.

Bu bağlamda ulusalcı-devletçi medya kadroları ile saraya bağlanmış olan yargının el ele vererek bir eylem birliğine gittiğini ve Cumhuriyet gazetesinin içini kirli bir operasyonla boşaltıp, Özgür Gündem’in kapısına kilit vurduklarını söylemek mümkün. Sarayın, başına bir at sineği gibi tebelleş olmuş olan bu iki yayın organını susturmada, kapatmada veya etkisiz hale getirmede gücünün yetersiz kalması sonucu, bürokrasinin sözcülüğünü yaptıkları eski ‘ihtişamlı’ günlerine duydukları özlemle bu yetersizliği kapatmaya aday olmuş ulusalcı grubun oynadığı bu rol, daha doğrusu iktidar tarafından kullanılan bu işlevleri, asla akıllardan çıkarılmamalı.

Bugün gelinen noktada ise Özgür Gündem, Özgürlükçü Demokrasi ismiyle çıkmaya devam ediyor. Cumhuriyet gazetesinde ise, Kürt illerinde sürdürülen operasyonların haberleştirilme yöntemlerinin ve içeriklerinin değiştirilmesinden de anlaşılacağı üzere bir sağa kayış mevcut. Bu noktada Cumhuriyet’in Can Dündar yönetimi altında geldiği noktanın aslında bir kazanım olduğu vurgulanmalı ve toplumsal muhalefet Dündar’ın varlığı ile somutlaşan bu mevziiyi korumaya ve ilerletmeye dönük bir hat benimsemelidir.

Yorumlar kapalıdır.