Taşeron çifte sömürüdür! Tamamen yasaklanmalıdır!

Türkiye’de yaklaşık iki milyon kişi taşeron işçi olarak çalıştırılıyor. Bu, yaklaşık her yedi işçiden birinin taşeron işçi olduğu anlamına geliyor. Taşeron işçilik giderek yaygınlaşıyor, nitekim sayısı AKP hükümetleri döneminde yüzde 500 oranında artmış durumda, çünkü taşeronluk patronlar için çok kârlı bir yöntem.

Öncelikle ana işveren olan şirket bu şekilde kıdem-ihbar gibi tazminatlardan kurtuluyor. İşçinin yıllık izin, hastalık, emeklilik gibi maliyetleriyle uğraşmak zorunda kalmıyor. Bütün bunları çok daha az maliyetle alt işveren şirkete devrediyor. Alt işveren şirket ise kıdemden ihbara, yıllık izinden emekliliğe dek işçinin hiçbir hakkını kullanamayacağı bir sözleşme düzeniyle milyonlarca lira kazanç elde edebiliyor. Taşeron firmaların işçilerin sırtından bu şekilde kazandığı yıllık kazanç 15 milyar liraya ulaşmış durumda.

Buna rağmen taşeron işçiler en örgütsüz, en güvencesiz, en düşük maaşlı ve en kötü çalışma koşullarına sahipler. İş kazalarının yüzde 90’ının taşeron işyerlerinde gerçekleşmesi de bunu gösteriyor. AKP hükümetlerinin 15 yıllık iktidarında 30 bine yakın işçi iş kazalarında hayatını kaybetti. Demek oluyor ki eğer taşeron çalışma düzeni olmasaydı bu işçilerin 27 bini halen aramızda olabilirdi. Bir tek bu neden dahi taşeron çalıştırmanın derhal yasaklanmasının hayati önemini ortaya koyuyor.

Sermaye-devlet suç ortaklığı!

Taşeron çalıştırma bu korkunç bedeli nedeniyle artık iktidar tarafından da açıktan savunulamaz hale geldi. Her seçim döneminde taşeron çalıştırmaya son verme önde gelen vaatlerden olmaya başladı. Sanki taşeron çalıştırmayı dünya dışı bir güç devreye soktu! Taşeron çalıştırmanın başlangıcı birçok başka işçi düşmanı yasa ve uygulama gibi karşıdevrimci 24 Ocak 1980 neoliberal kararları ve 12 Eylül askeri darbesidir. Son olarak 2003 yılında AKP eliyle devreye sokulan 4857 sayılı iş kanunuyla birlikte taşeron çalıştırma emek piyasasında egemen çalışma biçimlerden biri haline getirildi. Dolayısıyla bugün taşeronu kaldırmaktan bahseden AKP’den CHP’ye hepsi, sanki konunun kendileriyle hiçbir ilgisi yokmuş gibi davranarak yalan söylemektedir.

Sürekli yüksek maliyetlerden, krizden, belirsizlikten bahseden patronlar 2017 yılını da yüksek kârlarla kapattılar. Patronların bu yüksek kârları dünya çapında icatlar geliştirmiş olmalarından ya da katma değeri çok yüksek teknolojik ürünlerinden kaynaklanmıyor. Yüksek kârlar işçilerin yoğun sömürüsünden geliyor. Başta taşeron çalıştırma olmak üzere esnek ve güvencesiz çalışma düzeni bu yoğun sömürüye imkân veriyor.

Göz boyama!

Diğer yandan patronların asla vazgeçmeyeceği bu çifte sömürü düzeninin allanıp pullanıp yeniden işçilere satılması da gerekiyor. Bu işi de iktidar 696 nolu son KHK ile üstlendi. İnanırsak kamuda taşeron çalışma düzenine son veriliyor! Oysa daha ilk maddeden itibaren yaklaşık 900 bin kamu taşeron işçisinin yaklaşık yarısına denk gelen belediye ve il idaresine bağlı işçilerin bu kapsamın dışında kaldığını görüyoruz. Yaklaşık her dört belediye işçisinin üçü taşeron işçi konumunda ve yeni düzenlemeyle kendilerine mevcut kadrolu çalışanlarla aynı hak ve statüde kadrolu işçi olma hakkı tanınmıyor. En iyi ihtimalle, belediye işçileri taşeron firmadan belediye ve il özel idarelere ait firmaların “özel statülü” işçileri haline gelmiş olacaklar.

Benzer şekilde onlarca özel bütçeli kuruluş KHK kapsamı dışında bırakıldığı için bu kuruluşlardaki on binlerce işçi de mevcut düzenlemeden yararlanamayacak. Bir şekilde kapsam içinde yer alacak taşeron işçilerin ise sınavlardan özel soruşturmalara dek bir dizi engeli aşmaları, eğer kadroya geçmek için daha önce açtıkları davalar varsa bunlardan feragat etmeleri gerekecek. Tüm bu engelleri aşabilen taşeron işçiler 4-B olarak anılan sözleşmeli kadroya geçebilecek ve aynı işi yapan kadrolu diğer işçilerle aynı maaş ve haklara sahip olamayacaklar. Taşeron olarak çalıştıkları dönemdeki ücret ve hakları neyse o şekilde devam edecekler.

Bütün bunları alt alta sıraladığımızda ortada büyük bir göz boyamanın olduğunu görebiliyoruz. İktidar bir yandan sanki taşerona son veriyormuş gibi yapıp üzerindeki bir basınçtan bir süreliğine de olsa kurtulmaya çalışıyor. Bu yolla olası yerel-genel ve başkanlık seçimleri için bir yatırım yapıyor. Kendi bir kısım taraftarları için devlette yer açarak ağızlarına bir parmak bal çalıyor. Oysa çok açık bir gerçek var; eğer taşeron çalıştırma insani ölçülerden uzak bir çifte sömürüyse -ki öyle- tamamen yasaklanmalıdır. Özel-kamu ayrımı yapılmamalıdır. Tüm işçileri kapsamalıdır. Kurum-kuruluş ayrımı olmamalıdır. Taşerondan kadroya geçen işçiler mevcut kadrolu işçilerin tüm hak ve ücretlerine sahip olabilmelidir. Tüm işçiler için sendikalı-güvenceli çalışma ortamı sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde gerçek bir düzenlemeden bahsedilebilir. Böylesi bir düzenlemeyi burjuva hükümetlerin asla yapmayacağını, patronların da böylesi bir uygulamaya asla taraf olmayacağını bilelim. Bu çifte sömürü çalıştırma biçimine dur diyecek biz işçi ve emekçileriz.

Yorumlar kapalıdır.