Kadınlar neden esnek ve güvencesiz çalıştırılıyor?

DİSK’e bağlı Genel-İş sendikası Araştırma Dairesinin Mart ayı içerisinde yayınladığı raporunda kadının iş hayatındaki ve toplumdaki yeri ile ilgili çarpıcı veriler sunulmakta. Rapor sonuçlarına bakıldığında Türkiye, toplumsal cinsiyet eşitliği endeksine göre 145 ülkeden 131. sırada yer alırken, “ekonomik katılım ve fırsat eşitliği” göstergesine göre ise 144 ülke içinde 128. sırada. Ayrıca 2017 Kasım ayı verilerine göre istihdam edilen kadınların %43’ünün kayıt dışı olduğu vurgulanmakta. Kayıtdışı çalıştırmanın en fazla kısmi süreli çalışmada yoğunlaştığı, haftalık 1-16 saat arası çalışan kadınların %87’sinin, haftalık 17-35 saat çalışan kadınların ise %67’sinin kayıtdışı istihdam edildiği belirtilmekte. Kayıtlı rakamlara göre her gün en az 4 kadının şiddete maruz kaldığı ve 10 kadından 3’ünün 18 yaşının altında evlendirildiği, raporun diğer çarpıcı sonuçları arasında. Pekiyi, kadınların aleyhinde seyreden tüm bu istatistiklerin temelinde ne var?

Kadın emeğinin kontrol altında tutulması, erkek egemen toplumsal düzenin temel denetim mekanizmasıdır. Hükümetin 2014-2018 dönemine ait 10. Kalkınma Planında sözde “toplumsal cinsiyet eşitliğinin” sağlanması için eklenen “aile kurumunun korunarak statüsünün geliştirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin kuvvetlendirilmesi temel amaçtır” maddesiyle, kadının durumunun iyileştirilmesi birey olarak değil, aile içinde konumlandırılarak ifade edilmiştir. Kadın emeği aile içerisinde (ücretsiz ev işi ve hasta bakım hizmetleri, çocuk doğurma ve büyütme vb.) tanımlanarak kadınların işgücüne katılımı kısıtlanır. Ancak kadının aile içinde tanımlanan görevlerini aksatmadan iş hayatında var olması gerekir. İş ve aile yaşamını uzlaştırmaya imkân veren; kısmi süreli, belirli süreli, özel istihdam büroları aracılığıyla geçici süreli, uzaktan, çağrı üzerine veya evden çalışma şekillerinde tanımlanabilecek esnek çalışma biçimleri kadınların kolaylıkla işten çıkarılabilen ya da kayıt dışı çalıştırılan işçiler olmaları için zemin hazırlar. Tüm bunlar esnek ve güvencesiz çalışmanın temellerini oluştururken, kadınların çalışma yaşamındaki dezavantajlı konumu da onları ailede korunmasız bırakır. Birbirine bağlı gelişen tüm bu olaylar neticesinde yazının başında verilen rakamların hiç de şaşırtıcı olmadığı açığa çıkıyor. Pekiyi, bu durumda taleplerimiz neler olmalı?

Aslında can alıcı noktalara parmak basan acil talepler DİSK’in bahsi geçen raporunun sonunda da özet biçiminde sıralanmış: cinsiyet eşitliğini gözeten, kadın istihdamını teşvik eden ve kadınlara özgü görülen ev içi sorumlulukların çözümü için kamu politikalarının (ücretsiz kreş, gündüz bakımevi, hasta ve yaşlı bakımevleri gibi merkezlerin) hayata geçirilmesi; kadınlara çalışma hayatında insana yakışır iş, gelir ve sosyal güvencenin olduğu çalışma koşulları yaratılması; eşit işe eşit ücret; ücret kesintisi olmaksızın kadın ve erkeğe eşit ebeveyn izni düzenlemesi; işyerlerinde kadınlara yönelik şiddet ve tacizde kadının beyanı esas alınarak denetim ve ceza mekanizmalarının işletilmesi; sendikaların, kadınların yoğun olduğu işkollarına ve istihdam biçimlerine yönelik örgütlenme modelleri geliştirmesi ve sendikalı kadın işçilerin özgün sorunlarına yönelik toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı toplu sözleşmeler yapılması.

Yorumlar kapalıdır.