Her seçim döneminde pek tabii kadınlar hatırlanıyor, hatta bu sefer bir kadın cumhurbaşkanı adayımız bile var. Meral Akşener, siyasette yeni bir kadın değil. Biraz hafızayı tazeleyelim; 54. hükümetin 1996’daki Susurluk kazası sonrası içişleri bakanlığı görevinden istifa eden Mehmet Ağar’ın yerine o görevi üstlenerek İçişleri Bakanı olan bir kadın! Kendisi bir kadın olarak erkek egemenliğinin birçok sonucuyla yüz yüze kalmış olabilir, ancak yine de siyasi arenada kadınların temsilcisi olduğunu söylemek mümkün değil. Zira temsiliyet politik programla ilintili bir şey. Kendisi Türkiye’de kadınların sorunlarından bahsetmek şöyle dursun, mümkün oldukça evde yemekleri kendisinin yaptığını belirterek ne kadar “makbul bir kadın” olduğunu kanıtlama derdinde.
Erkek adaylarımızdan Muharrem İnce ise meydanlarda gürleyerek seçim yarışını gayet “erkekçe” yürütüyor. Rakiplerini “erkekçe dövüşmeye” çağıran İnce, daha sonra “Dil sürçmesiydi. ‘Yiğitçe dövüşelim, mertçe dövüşelim’ diyecektim” diyerek kendini tekzip etti (!) Ancak mesele sadece üslup değil; İnce ezilen, sömürülen toplumsal grupları temsil eden hareketin taleplerini alanlara taşımadığı sürece eksik kalmaya devam edecek.
Kadınlar kaybederse tüm sınıf kaybetmiş olur
AKP’nin 16 yıllık alameti farikalarından biri, kadınları oy deposu olarak görmenin ötesinde onlara toplumsal bir rol yüklemek oldu. Öyle ki 10. kalkınma planında “toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için aile kurumunun korunarak statüsünün geliştirilmesi (…) temel amaçtır” şeklinde politik programında kadınları aile içinde tarif etti. Ev işlerini, hasta bakma, çocuk doğurma ve büyütme ve benzeri işleri kadınlara bedavadan yükledi. Dahası bu işleri aksatmadan yapabileceği ucuz ve esnek işler tarif etti: Kısmi süreli, özel istihdam büroları aracılığıyla geçici süreli, uzaktan, çağrı üzerine veya evden çalışma şekillerinde tanımlanabilecek esnek çalışma biçimleriyle kadınların kolaylıkla işten çıkarılabilen ya da kayıtdışı çalıştırılan işçiler olmaları için zemin hazırladı. Tüm bunlarla, erkek işçiler için de esnek ve güvencesiz çalışmanın temellerini oluştururken, kadınların çalışma yaşamındaki dezavantajlı konumuyla onları daha da güçsüzleştirerek şiddet kıskacına hapsetti.
Kadınlardan başlayarak emekçi sınıfın tamamını güvencesizliğe mahkûm eden bu neoliberal dalganın yıkımı karşısında eşitlikçi, özgürlükçü bir yeni toplumsal düzen inşa etmek için toplumsal cinsiyet ayrımcılığıyla savaşan sınıf seferberliğini biz örmek zorundayız. Pekiyi, bu seferberliğin hedefinde neler olmalı? Başka bir deyişle, kadınlar ne istiyor? Kadınlara özgü görülen ev içi sorumlulukların çözümü için kamu politikalarının (ücretsiz kreş, gündüz bakımevi, hasta ve yaşlı bakımevleri gibi merkezlerin) hayata geçirilmesi; kadınlar için çalışma hayatında sosyal güvencenin olduğu ve erkek işçilerle eşit ücretlerin verildiği çalışma koşulları yaratılması; ücret kesintisi olmaksızın kadın ve erkeğe eşit ebeveyn izni düzenlemesi; işyerlerinde, mahallelerde kadınlara yönelik şiddet ve tacizde kadının beyanı esas alınarak denetim ve ceza mekanizmalarının yaratılması. Bakalım 24 Haziran’da halktan oy talep eden adaylar bunlardan bahsedecekler mi?
Yorumlar kapalıdır.