Hükümetten patronlara bir kıyak daha: Kısa çalışma yasasında değişiklik

Ekonomik darboğazla beraber kısa çalışma ve kısa çalışma ödeneği de bir kere daha işçilerin gündemine girdi. 2018 Kasım ayında yapılan değişiklikle yönetmelikte yer alan “zorlayıcı sebep” tanımı değiştirilmişti. Patronların ödenekten yararlanmasının önü tamamen açılırken, “somut belge” zorunluluğu kaldırıldı.

Kısa çalışma nedir?

Kriz mazeretiyle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin önemli ölçüde azaltılması veya işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen geçici olarak durdurulması hallerinde, işyerinde üç ayı aşmamak üzere kısa çalışma yapılabilmekte. Bu durum yasada kısa çalışma olarak tanımlanıyor. Türkiye İş Kurumu (İŞKUR), patronun bu talebini kabul ettiğinde, işçilere İŞKUR tarafından, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan, eksik çalıştıkları süre ile sınırlı olan kısa çalışma ödeneği ödeniyor.

İşçilerin kısa çalışma ödeneğinden yararlanabilmeleri için, işsizlik sigortasından yararlanma koşullarına sahip olmaları lazım. Bunun anlamı SGK’de son 120 günü kesintisiz olmak kaydıyla, son üç yıl içinde 600 prim gününe sahip olmak.

Aslında söz konusu yönetmelik değişikliğiyle hükümet, kriz dönemleri için çıkartılan ödeneği, krizin adını koymadan kullandırmanın yolunu açtı; yani patronlara bir sermaye birikim alanı daha açtı. “Somut belge zorunluluğu”nun kaldırılmasıyla da işverenlerin kendisi artık “zorlayıcı sebebin” ne olduğuna keyfi bir şekilde karar verebilecek.

Değişikliğin etkileri

Fonlar ve kamu kaynakları daima, ekonomik kriz koşullarında, hükümetin sırtını dayadığı sınıfsal kesimlere; yani patronlara aktarılır. Kısa çalışma ödeneğinin amacı da, patronların işçilerin maaşını öderken işini kolaylaştırmak; “ücret yükünü” kısmen de olsa rahatlatmak.

Yönetmelikte yapılan kolaylaştırıcı değişiklikleri bir sayalım:

  • Patronların kısa çalışma ödeneğine başvurmasını gerektiren “ekonomik kriz veya zorlayıcı sebep”le ilgili somut belge sunma zorunluluğunun kaldırılması.
  • Kısa çalışma başvurularının uygunluğunun tespiti için müfettiş incelemeleri dahil, bakanlık tarafından yapılan harcamaların da İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacak olması. Önceden bu harcamalar işveren tarafından yapılmaktaydı.

İşçiler şunun farkında olmalı: Kısa çalışma ödeneğinden faydalanan işçi, aslında kendi işsizlik ödeneğini almakta! Neden mi? Yönetmeliğe baktığımızda, işsizlik ödeneğinin, işçinin kısa çalışma ödeneğini aldığı süre düşüldükten sonra ödendiğini görüyoruz. Yani patronların kısa çalışma ödeneğiyle ücretlerden kesinti yapmadığı, bu ödeneğin işçilerin çıkarına olduğu iddiaları doğru değil. Hem ücretleri indiriyorlar, hem de işçiler, işsizlik ödeneğini henüz işsiz kalmadan almak zorunda kalıyor.

İşçilerin, son dört aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama brüt kazançlarının yüzde 60’ı kadar kısa çalışma ödeneği alabileceklerini de hatırlatalım.

Yönetmelik, ücreti yüksek olan işçiler için de kısıtlamalar getiriyor. Bunun nedeni, kısa çalışma ödeneğinin, brüt asgari ücretin yüzde 150’sini geçemiyor oluşu. Örneğin ücreti yüksek olan, ikramiye alan, sosyal hakları bulunan, fazla mesai yapan ve fazla mesailer dahil son dört aylık ortalama brüt kazancı 8 bin TL (net 5 bin 911,16 TL) olan bir işçi ancak 3 bin 837,60 TL kısa çalışma ödeneği alabilecek. Bu ne demek? İşçinin kaybı 2 bin TL’nin üzerinde demek.

Kısacası, patronlarla işbirliği içindeki hükümet, krizin faturasını emekçilere ödetebilmek için yine yeni bir formül bulmuş durumda. Kısa çalışma sistemi işçi sınıfının en önemli kazanımlarından biri olan düzenli çalışma hakkını yok ettiği gibi, işsizlik ödentisini de bizzat işçilerin ücretlerine yüklemekte. Ancak birlikte mücadele ederek durdurabileceğimiz yeni bir kapitalist saldırıdır bu.

Yorumlar kapalıdır.