Gezi isyanı her zamankinden daha meşru ve güncel!

Gezi isyanının üzerinden altı yıl geçmesinin ardından, 657 sayfalık düzmece bir iddianameyle, “hükümeti devirmeye teşebbüs, mala zarar verme, yaralama, gasp, ibadethaneye zarar ve ibadethaneyi kirletme, patlayıcı ve tehlikeli madde bulundurma, ruhsatsız silah taşıma, kültürel ve tarihi eserleri tahrip” gibi mesnetsiz gerekçelerle 16 kişiye dava açılmış, 3 kişi için müebbet hapis talebinde bulunulmuştu. Tamamen uydurma, ciddiye alınabilecek hiçbir yönü bulunmayan bu iddianame 2013’te Cemaat savcıları tarafından hazırlanmış, daha sonra Saray rejiminin savcıları tarafından raftan indirilmişti.

15 Temmuz’un ardından “olağanüstü hal” rejiminin kalıcılaştırılmasıyla yargı mekanizması Saray’ın tamamen oyuncağına dönüşmüştü. Yargı bir yandan Saray’ın muhalefeti cezalandırma, kriminalize etme aracı haline gelirken, bir yandan, rejim içi güç çatışmalarının da bir alanı olmaya devam etmişti. Bu çerçevede, yeni toplumsal seferberliklerden her şeyden çok ürken Saray yönetiminin amacı, Gezi dosyasını 6 yıl sonra raftan indirerek kitleleri yeni bir korkutma, yıldırma, sindirme kampanyasına girişmekti.

Dava dosyasının acınası içeriğine rağmen, başta Erdoğan olmak üzere rejimin sözcülerinin Gezi’yi mahkûm etmeye dönük ısrarlı açıklamaları, 12 Şubat’ta gerçekleşen davadan ceza çıkacağı beklentisini doğurmuştu. Öyle ki, ilk iki duruşmada tahliye kararı veren, Osman Kavala’nın tutuksuz yargılanması gerektiğini savunan hâkimler değiştirilmiş, yerlerine yeni isimler atanmıştı. AİHM’nin tahliye kararları, Anayasa’nın ilgili hükümleri çiğnenerek mahkeme tarafından uygulanmamış, Kavala’nın tutuklu yargılanmasına devam edilmişti. Dava sırasında da hâkimler, avukatların savunma hakkını ayaklar altına alan skandal tutumlar almıştı. Ne var ki, 30. Ağır Ceza Mahkemesi sanıkların beraatına karar vererek davayı sonlandırdı.

Bu kararın rejim içerisindeki nasıl bir güç mücadelesinin sonucunda alındığını tam olarak bilmemiz mümkün değil. Karar sonrasında Mahkeme heyetine HSK tarafından soruşturma açılmasını ve Kavala’nın bu kez 15 Temmuz davası nedeniyle tutuklanmasını da… Fakat bu kararın ardından üzerinde durulması gereken iki nokta bulunuyor. İlk olarak, davadan beraat kararı çıkmasına rağmen, Saray rejimi ve Erdoğan’ın Gezi’yi karalama, bir suç unsuru olarak gösterme çabası devam edecek. Dava sonucunun ardından “Gezi bu ülkeye bir ihanet olayıdır,” diyen Erdoğan, bu yöndeki kampanyasını devam ettireceğini açıkça belli etmiş oldu. Saray ittifakının kitle desteğini giderek yitirdiği; ekonomide, dış politikada tam bir iflasın içinde bulunduğu bu dönemde, rejimin sözcüleri Gezi’den korkmakta tamamen haklı. Saray sözcüleri, Gezi isyanını mahkûm etmeye çalışarak grevleri yasaklamanın, gösteri ve toplantı özgürlüğünü ortadan kaldırmanın, ifade özgürlüğünü iğdiş etmenin zeminini kurmayı hedeflemekte.

İkinci nokta ise, Saray rejiminin sözcülerinin, mahkemelerinin Gezi hakkındaki hiçbir hükmünün bizim için hiçbir geçerliliğinin olmadığıdır. Gezi çürümüş, yozlaşmış, baskıcı, işçi ve doğa düşmanı bir hükümete karşı gelişen haklı bir isyandı ve daima öyle kalacak. “Gezi davası”, ona katılanların değil, “emri ben verdim” diyerek 11 kişinin ölmesine, yüzlerce kişinin yaralanmasına neden olanların yargılandığı davanın adı oluncaya dek mücadeleye devam edeceğiz.

Yorumlar kapalıdır.