Asgari ücret ne olmalı, nasıl saptanmalı?
Aralık ayı sonlarında belirlenecek olan asgari ücretin ne olması gerektiği konusunda her çevre açıklamalar yapıp bazı rakamlar dile getirdi. Millet İttifakı partileri 3.000-3.100 bandında olmasını talep ediyor. Türk-İş aklındaki rakamı daha sonra ileteceğini söylüyor. DİSK genel başkanı taleplerini net 3.800 lira olarak açıkladı. Sendikalar dahil, hükümet dışındaki bütün kesimler, asgari ücretin vergiden muaf olmasını istiyor.
Hükümetin ve işverenler tarafının hangi öneriyi masaya getirdiklerini henüz bilmiyoruz. Ama hükümetin ne önerebileceğini kestirmek zor değil. Damadın açıkladığı Yeni Ekonomi Politikası’nda “fiyat ve ücretlerde geçmiş enflasyon yerine YEP enflasyon hedeflerine göre ayarlamalar yapılacak” deniyordu. 2021 için hedefledikleri de yüzde 8,5. Ama damat kovuldu, dolayısıyla 2020 yılına dair kendi enflasyon hesaplamalarıyla belirledikleri (ve tabii gerçekleri yansıtmayan, kimsenin de inanmadığı) yüzde 14 gibi bir rakamdan hareketle, 2021 asgari ücretinin 2.650 lira civarında olmasını dayatmaları çok muhtemel. İşverenler herhalde bu rakama razı olurlar. Sendikalar ise mutlaka hükümetin önerisine karşı çıkıp bu rakamın biraz daha üzerine çıkılmasını isteyeceklerdir. Bütün bunlar yetecek mi?
Bazı gerçekler
İşçi sınıfının asgari ücret konusunda, belirli bir rakamdan ziyade, etkili bir mücadele stratejisine sahip olması gerekiyor. Bakın asgari ücret dünyanın her yerinde, “Bir insanın, en temel ihtiyaçları olan beslenme, barınma, giyim, ısınma, ulaşım ve kültür gibi ihtiyaçlarını karşılamasına yetecek düzeyde düzenlenen asgari maaş” olarak tarif ve kabul edilir. Biz daha kısa bir biçimde söylüyoruz: Asgari ücret, bir insanın onurlu bir yaşam sürdürebilmesi için gerekli olan asgari miktardır. Verili şartlarda, bugünkü asgari ücret (2.324 lira) de muhalefetin önerdiği rakamlar da “onurlu” bir yaşama imkân veren değil, yoksulluğun altında ezilmeye mahkûm edecek miktarlar. Dört kişilik bir aile için açlık sınırının 2.362 lira, yoksulluk sınırının da 8.169 lira olduğunu unutmayalım.
“Etkili bir mücadele stratejisine sahip olmamız gerekir” diyoruz. Neden mi? Bakın, DİSK-AR’ın yaptığı hesapla, “1978’de kişi başına milli gelirin yüzde 3,4 üzerinde olan asgari ücret, aradan geçen 42 yılda kişi başına milli gelirin yüzde 40 altına düştü. Asgari ücret kişi başına gelire paralel olarak artsaydı brüt asgari ücretin 2020 yılında 2.943 TL değil, 5.000 TL olması gerekirdi”.
Yani, işçi sınıfı olarak ücretlerimizi koruyamamışız. Tabii araya önce 12 Eylül diktatörlüğü girdi, sınıfın önderleri kıyımdan geçirdi. Ardından Özal ile birlikte işçi düşmanı neoliberal kapitalist politikalar yürürlüğe kondu. Sonra bu politikaları AKP devraldı, bunun üzerine bir de yolsuzlukları, kapitalist yağmacılığı ve baskıları ekledi… ve bugünlere geldik. Bugün, asgari ücret neredeyse ortalama ücret haline geldi. 2006 yılında aylık ortalama ücret ve maaş geliri asgari ücretin yaklaşık 2 katı iken, 2019’da asgari ücretin yüzde 1,41 katına geriledi.
Gerilemenin bir başka ölçüsü olarak Türk lirasının değerini alalım. ABD doları cinsinden asgari ücret 2016’da 430 ABD doları idi. Ocak-Kasım 2020 ortalama kurlara göre asgari ücret 336 ABD dolarına geriledi. Güncel kurlara göre ise 300 doların altına düştü. Yani güncel kur üzerinden asgari ücrette sadece bu yıl içinde 36 dolar, yani 282 lira gerileme oldu. Bunun bizimle doğrudan ilgisi var, çünkü Türkiye’de ekonomi ithalata dayalı olduğundan, TL’nin dolar karşısındaki her değer kaybı, elektrik-doğalgaz faturalarından ulaşım masraflarına ve çarşı pazar alışverişine kadar tüm fiyatların artmasına neden oluyor.
Nasıl bir strateji?
Asgari ücret, yılın bir ayında hükümetin ve patronların ağırlıkta olduğu, sendika yöneticilerinin ise neredeyse arabulucu gibi pazarlık işlevi üstlenmek için bulundukları bir kurulun inayetine teslim edilemez. İşçi sınıfının onurlu bir yaşama kavuşabilmesi için sürekli mücadelesini gerektirir. Unutmamak gerekir ki bugün ülkede ücret karşılığı çalışan emekçilerin yüzde 50’si asgari ücret ya da biraz üstüne çalışıyor. Asgari ücret ve altında bir ücretle yaşamını sürdürmek zorunda olan işçiler ise ücretli çalışanların yüzde 38,3’ü civarında.
Bunun için: 1) Asgari ücret, işçiyi yoksulluğa ezdirmeyecek ve “en temel ihtiyaçları olan beslenme, barınma, giyim, ısınma, ulaşım ve kültür” harcamalarını karşılayarak onurlu bir yaşam sürmesini olanaklı kılacak bir ücret olmalıdır. 2) Asgari ücret bu temelde işçinin eline net olarak geçecek miktar olarak belirlenmelidir. 3) Asgari ücret komisyonu mevcut haliyle lağvedilmeli; işçi sendikalarının grev hakkıyla işçileri eşit koşullarda temsil edebileceği bir sistem kurulmalı; ve asgari ücret işverenlerle ulusal ölçekli toplu pazarlık yoluyla saptanmalıdır. 4) Asgari ücret kişi başına milli gelir düzeyine çıkartılmalı, altına asla düşürülmemelidir. 5) Asgari ücret de dahil olmak üzere tüm ücretler her üç ayda bir sendikaların belirlediği enflasyon oranında otomatik olarak artmalıdır.
Belirlenecek asgari ücret rakamı elbette önemli; ama bugüne kadarki kayıplarımızı giderecek, bizleri yoksulluktan kurtaracak bir miktar olmayacağı da çok açık. Dolayısıyla artık onurlu bir yaşamı garantileyecek bir asgari ücret mücadelesinin iplerini işçiler olarak kendi ellerimize almanın zamanı geldi. Önerdiğimiz ve tüm işçi örgütlerince saptanacak ortak bir mücadele stratejisi doğrultusunda harekete geçmeliyiz. Bu stratejiyi uygulamak elbet işçi sınıfının sendikal ve politik düzeydeki örgütlülüğüne, mücadele kapasitesine ve seferberliğine bağlıdır. Bu yüzden de sendikal ve politik örgütlerimizi güçlendirelim, bu örgütlülüğü işyerlerimizde komiteler şeklinde yaygınlaştıralım ve tüm mücadeleleri birleştirelim.
Yorumlar kapalıdır.