Sendikalar ve siyaset

Sendikalara ilişkin yazı dizimizin ilkinde kendilerini “sol” olarak tanımlayan bürokratların niteliğini; ikincisinde de sendikalarda iç demokrasinin nasıl oluşturulacağını ele almıştık. Şimdi de sendika-politika ilişkisi üzerinde duracağız.

Şöyle bir yargı vardır: Sendikalar işçilerin ekonomik mücadele örgütleridir; partiler ise siyasetle uğraşır. Bu, işçi sınıfını siyasetin dışına itmek için bürokratlar (ve tabii burjuvazi) tarafından uydurulmuş büyük bir yalandır.

Sendika ile siyasi parti elbette birbirinden farklı örgütlerdir, ama yukarıdaki nedenden ötürü değil. Aradaki fark şudur: Siyasi partiler sadece o partinin programını kabul eden kişilerden oluşurken, sendikalara her siyasi görüşten işçi üye olabilir. Ama bu fark, sendikaların siyasi mücadele vermesinin önünde engel değildir, engel olarak gösterilmemelidir.

Patronlar ve sendika bürokratları isterler ki sendikaların görevi sadece TİS imzalamak, üyelerinin işyerlerindeki ekonomik ve sosyal haklarıyla ilgilenmek olsun. Oysa işçi sınıfının bu tür ekonomik hakları siyasetle o kadar ilintilidir ki, sendikaların siyasetten uzak durması sınıfın yeni haklar kazanması bir yana, kazandığı hakların da ellerinden kayıp yok olmasına bile yol açmakta.

Örneğin bir işyerinde sendikalaşma girişimi başlayınca, patron hemen öncü işçileri işten atarak girişimi engellemeye yönelmekte. Sendika yöneticileri de atılan işçilerin hukuki işlemlerini yürütmekle yetiniyorlar. Oysa bu sorunun çözümü, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi yasalarının emekçiler lehine değiştirilmesinden; sendikalaşmayı engelleyen patronların (sadece ekonomik olarak değil) ağır şekilde cezalandırılmasından geçiyor.

Ya da örneğin asgari ücretin belirlenmesi. Bu ücretin belirlenmesi hükümet ve patron çoğunluğunun elinden alınıp emekçiler lehine düzenlenmeli. Aynı şekilde ücretlerin enflasyon karşısında erimemesi için, belirli aralıklarla emekçi örgütlerinin belirlediği oranda otomatik olarak artırılması gerekiyor. Veya işsizlik sorunu: Tüm işçi sınıfı için son derece ciddi olan bu sorun ancak ülkedeki tüm işlerin tüm çalışanlar arasında paylaştırılmasıyla, örneğin iş saatleri kısaltılarak kurulacak ek vardiyalarla (6 saat/4 vardiya) yeni istihdam yaratılmasıyla çözülebilir.

Bunlar gibi işçi sınıfının ekonomik ve sosyal yaşamını belirleyen, hukuki düzeyde değiştirilmesi gereken yüzlerce sorun, kazanılması gereken yeni haklar var. Bu sorunların halledilmesi de hükümet üzerinde baskı yapılmasından, hatta hükümetlerin işçi sınıfı lehine değiştirilmesinden ve mümkünse bir işçi-emekçi hükümetinin kurulmasından geçiyor.

Dolayısıyla bürokratların sendikaları siyasetin dışında tutmaya çalışmaları, hatta siyasi mücadele önerisi yapan öncü işçileri çeşitli sıfatlarla karalamaları, işten attırmaları, sendika üyeliğinden çıkarmaları vb. onların tamamen patron yanlısı olduklarının kanıtıdır.

Demek ki, sendikaların birer gerçek mücadele örgütü haline gelebilmesi için 1) sendika içi demokrasi, işçiden yana her türlü siyasi öneriye açık olmalı; 2) sendikaların emekçi sorunlarının çözümüne ilişkin bir siyasi mücadele programı bulunmalı; 3) sendika önderlikleri bu siyasi düzlemdeki taleplerin yerine getirilmesi için tüm işçi sınıfını seferber etmeli; 4) bu seferberlikler için işyerlerinde grev ve mücadele komiteleri ve konseyleri kurulmasına yardımcı olmalı.

Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz: Bir sendikanın gerçek bir mücadele örgütü olmasını belirleyen, onun bürokratlardan temizlenmesinin ve tüzüğünün işçi demokrasisine dayalı olmasının yanı sıra, sınıf sorunlarını siyasi düzlemde talepler haline getirerek kitleyi egemen güçlere karşı seferber etmesidir.

Önümüzdeki görev, tüm sendikalarda bu ilkelere dayalı ve tabandan örgütlenen bir mücadele akımının inşasıdır.

Yorumlar kapalıdır.