Ofis çalışanları yazıyor: Salgın, işsizlik ve artan mesailer

Dünyanın bir bölümü salgın sonrası ilk açılma deneyimlerini yaşarken, bir bölümü vaka artışlarının ivme kazandığı bir dönemden geçiyor. Eşitsizlik dünyayı tanıdık bir biçimde bölüyor: bir tarafta Avrupa ve ABD “demokrasileri”, diğer tarafta baskıcı rejimler. Türkiye, eşitsizlik eğrisinin en kötü tarafında yer alıyor. Bir yandan dış borçlar ve yabancı sermaye ile sömürülen ulusal kaynaklar, öte yandan hiçbir denetimi olmayan ekonomi politikaları, hesabı verilemeyen kayıp dolarlar, vergilerimizle finanse edilen şirketler. Toplumun çalışan her kesimi patronların ve onları kollayan hükümetin salgını fırsat bilip emekçi haklarını törpülemesinden acı çekiyor, içten içe nefretle doluyor. Mesailer artarken fazla mesai ücretleri, 8 saatlik işgünü ve öğle arası, eski güzel günlerin mazide kalan anıları olmaya başlıyor. İşten çıkarmaların sözde yasaklanması bile emekçiler için öncekinden kötü sonuçlar doğuruyor. Kod-29 ile uygunsuz davranıştan dolayı işten atılmalar her geçen gün daha da yaygınlaşıyor.

Evden çalışmaya en uygun grup olan “beyaz yakalılar” da artan mesailer altında gün geçtikçe daha çok eziliyor. Ofislerde kısılan yemek, su, ısınma, elektrik giderleri hanelerde artarken toplantılar mesai sonrası saatlere konuyor. Gece yarısına kadar mesai normalleşiyor. Nasıl olsa fazla mesai ödenmediği için evinden çalışan emekçiler, patronlar tarafından sonsuz bir emek kaynağı olarak görülüyor. Bu şekilde iki veya daha fazla kişilik işler tek kişiye yükleniyor, iş arayanlara ise kapılar kapanıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün “Covid-19 olmasaydı Türkiye’de kaç kişi çalışıyor olurdu?” başlıklı çalışmasına göre, geçen sene şubat-ağustos ayları arasında Türkiye’de aylık ortalama yüzde 7 oranında istihdam kaybı yaşanmış.

Eurostat verilerine göre ise Covid-19 salgını boyunca Türkiye Avrupa’da haftalık 42,45 saate dayanan çalışma süreleri ile uzun çalışmada birinci sırada yer alıyor. Ağırlaşan çalışma koşulları ve işsizlik, “beyaz yakalılığa” özgü örgütsüzlük ile birleşince salgın dönemi ve sonrası iş koşullarının seyri umut verici görünmüyor.

Ofis emekçileri olarak öncelikli hedefimiz örgütsüzlüğümüzü kırmak, başta mesai ücreti ve 8 saatlik iş günü olmak üzere elimizden alınmaya çalışılan haklarımızı geri kazanmak olmalı.

Yorumlar kapalıdır.