Evet, kutuplaşma gerekiyor!
Tek Adam hükümetinin sallantıda olduğunu ancak bakmak istemeyenler görmezlikten gelebilir. İktidar mensuplarının yolsuzluklarına ilişkin haberlere her gün bir yenisi ekleniyor. Peker’in patlattığı lağımdan fışkıran çirkefin içinde muktedir siyasetçiler, bürokratlar, sözde gazeteciler, kara para aklayıcıları, mafya babaları ve elemanları… kısacası birbiriyle ilintili tüm akbabalar yüzüyor. O çirkefin içinde boğulmak üzereler.
Yıllardan beri söylüyorduk; ülkenin tepesine konmuş oligarşi tüm “yasal” ve yasadışı yollarla halkın kanını emiyor diye. Nihayet durum iyiden iyiye görünür hale geldi. Ama dikkat: Bunları başımızdan defetmek öyle kolay olmayacak.
Gitmek istemeyecekler
Haklarındaki iddialar o kadar ciddi ki, muhalefet ne kadar “Devr-i sabık yaratmayacağız” dese de, vatana ihanet suçlamalarına kadar varabilecek yargılamalarla karşılaşabilecekleri söyleniyor. Tabii bu arada kaybedecekleri devasa servetler, araziler, şirketler, krediler vb. de cabası. Bu nedenle çirkefin içinden yüzerek kıyıya çıkmaya çalışacaklardır.
Bunu nasıl yapabilirler? Şapkanın içinde tavşan kaldı mı? Sahte Kanal açılışları, gönülsüz “saha” ziyaretleri, aldatıcı diplomatik dostluklar… Bunların hiçbirinin yetmeyeceği ortada. Kasada halka ıskat niyetine dağıtılacak pek bir para da yok. O zaman gündeme belki de bir “milli beka davası” getirecekler. Tıpkı 7 Haziran-1 Kasım 2015 seçimleri arasında yaptıkları gibi.
Bu ne olabilir? Pek çok kaynak, hükümetin Kuzey Irak’ta PKK’ye yönelik çok kapsamlı ve uzun süreli bir operasyona hazırlandığını iddia ediyor. Ancak, gene bu iddiaya göre, Irak hükümeti ve Kuzey Irak Bölgesel (Kürt) Yönetimi bu operasyonu onaylamakla birlikte, Türkiye’nin kendi topraklarında kalmasını istemiyor. Oysa Ankara’ya çöreklenmiş olan oligarşi Kuzey Irak ile Kuzey Suriye’de kalıcı olmak ve yağmaya devam etmek niyetinde. Ama kardeş halkların yağmalanması, Türkiye’deki emekçiler için asla bir “milli dava” olamaz, olmamalı.
Bu tutmazsa hükümetin başka seçeneklerinin var olduğundan da söz ediliyor. Yüksek Seçim Kurulu (diğer yargı organlarıyla birlikte) tamamen iktidarın denetiminde ve emrinde. Yani “hile yapmadan” seçimleri çalmayı hedefleyeceklerdir. Tabii bir de SADAT ve ona benzer eşkıya çetelerini harekete geçirebilirler. Erdoğan, “Bunlar iyi günler, daha neler olacak neler” demişti ya, herhalde bu korkuyu salmaya çalışıyor. Umarız buna niyetlenmezler, yoksa emekçi halk buna “sen görürsün neler olacağını” diye cevap verebilir. Hazır olalım.
Evet kutuplaşma!
Sedat Peker son tweet’lerinden birinde muhalefeti “Gerçi muhalefetin hayalleri küçük olduğu için bir takmışlar 10 bin dolara, bir de iki üç yerden maaş alan yetkililere” diye eleştirmişti. Bu tartışılabilir, ama daha önemli bir yanlışı var burjuva muhalefetin. Sürekli olarak Tek Adam rejimini toplumu ayrıştırmakla, kutuplaştırmakla eleştiriyor ve bunun karşısına “milli birlik”, “uzlaşma” gibi kavramlarla çıkıyor.
Ama emekçi sınıflar kimlerle “birlik ve beraberlik içinde” olacak? Beşli çete ve benzerleriyle mi? Yolsuzluklara batmış siyasilerle ve bürokratlarla mı? Halkları soyanlarla mı? Mafyacılarla mı? Silahlı faşist eşkıya çetecileriyle mi?
Haydi bunları bıraktık. İşçiler, iktidara muhalefet cephesi gelse bile, kendilerini üç kuruş karşılığında iliklerine kadar sömürmeye, sendikalaşmayı önlemeye, işten atmaya, demokratik ve siyasi haklarını kullanmaktan menetmeye devam edecek olan patronlar sınıfıyla mı “birlik ve beraberlik içinde” olacaklar? Hayır, olmamaları gerekiyor, zira bu bir aldatmaca.
İşçi sınıfının gerçek bir ayrışmaya ihtiyacı var. İşçiler, iktidarda veya muhalefette olsun patronlar sınıfıyla ve onun temsilcileriyle herhangi bir “ulusal birlik” oluşturamaz. Zira bu iki sınıfın ihtiyaçları ve sorunları birbirinden tamamen farklıdır ve daha önemlisi birbirine zıttır. Gerçek bir ulusal birliği ancak diğer sınıflardan kendini ayrıştıran işçi sınıfı tüm diğer emekçi kitleleri etrafında toplayarak oluşturabilecektir. Tek Adam rejimi devrildikten sonra kurulması gereken yeni rejimin karakteri de buna bağlı olacaktır.
Yorumlar kapalıdır.