Sendikacının görevi nedir?

Bu basit soru, sınıf bilinci gelişmemiş ama yaşam koşullarını birazcık da olsa düzeltmek isteyen sıradan bir işçiye sorulacak olsa, vereceği cevap çoğunlukla “toplu sözleşme yapıp ücretlerin ve sosyal hakların artırılmasını sağlamak” biçiminde bir cevapla karşılaşılabilir. İşte sendika bürokrasisinin kendi varlığını korumak için sarıldığı dayanak da tam da bu “yetersiz bilinç” düzeyidir.

Bürokrat sendika yöneticilerinin sendikanın görevine ilişkin olarak üyeleri arasında oluşturdukları anlayış, sendikaların salt ekonomik mücadele örgütleri olduğu biçiminde. Kimi zaman merkez yöneticilerinin özel gündemlere ilişkin bazı politik noktalara değinmelerinin dışında, sendika yönetimleri, özellikle de şube yöneticileri, işçilerin karşısına sadece bir tür “avukat” veya “arabulucu” kimliğiyle çıkıyorlar.

“Siz üye olun, yetkiyi alalım, toplu sözleşme yapalım… Bu arada işen atılan olursa da tazminat davası açarız vb…” Bütün “sendikacılık” çizgisi bundan ibaret kalıyor. Tabandan bir mücadele baskısı gelirse de, “Bu vartayı nasıl atlatırız?” derdine kapılıyorlar.

Oysa ücret mücadelesi sendikaların en önemli görevlerinden birisi olmakla birlikte, sendikanın işlevini bununla sınırlı tutmak, işçiyi dar bir alanda yenilgiye mahkûm etmek anlamına geliyor. Patronların ve hükümetin istediği de bu zaten.

O zaman, başlıktaki soruyu düzelterek tekrar soralım: Sendikacıların görevi ne olmalı? Her şeyden önce sendikanın bir sınıf örgütü olduğundan hareket etmek gerekiyor. İşçiler sendikalarında, toplumun içinde patronlardan, köylülerden, esnaftan vb. ayrı ve farklı bir sınıf olduklarını kavrayabilmelidirler. Gündelik hayatlarında yaşadıkları bir durumu bilinçlerine yükseltebilmelidirler.

Böylesine bir sınıf bilincinin gelişmesi, işçilerin sadece işyerindeki ekonomik haklar için mücadele ile yetinemeyeceklerini, ekonomik koşulların ülke politikalarıyla yakından ilişkili olduğunu ve bu nedenle de patronların (burjuvazinin) iktidarına karşı da ekonomik, demokratik ve politik haklar için mücadele edilmesi gerektiğini kavramalarını sağlayacaktır.

Tabii bu tür bir sınıf bilincinin gelişmesi ve yaygınlaşması için sendikaların vereceği eğitimler elbette önemlidir (ki çoğu sendika iş kanunu vb. türünden eğitimlerin ötesinde bir çalışma yapmıyor). Ama asıl sınıf bilinci mücadele içinde gelişir. İşçiler işyerlerinde patronlara karşı direnişlerinde, grevlerde, bölgesel ve ulusal çaptaki protestolarında bu kolektif sınıf ruhunu, sınıf bilincini geliştirirler ve harekete geçirirler.

Dolayısıyla, sorumuzun cevabı şudur: Gerçek bir sendika yöneticisinin görevi, sendikasını işçi demokrasisinin hayat bulduğu bir merkez haline getirmek, sınıf bilincinin gelişmesi için mücadelelere örgütlülük kazandırmak ve işçilerin kolektif başarısı için önderlik rolünü üstlenmek olmalıdır.

Tabii bu, hareketli ve mücadeleci bir sınıf dinamiği yaratmak demektir. Böyle olduğunda da işçiler, mücadelelerinin önünde fren rolü oynayan bürokratları derhal teşhis edecekler ve onlardan kurtulmaya çalışacaklardır. Sağcısı ve sözde solcusuyla, sendika bürokratlarının en korktuğu şey de budur: yerlerinden olmak. Bu yüzden de sendikacının görevinin sadece “avukatlık” ve “arabuluculuk” yapmaktan öte bir şey olmadığı algısını yaymak isterler.

Sendikaların bu tür bürokratlardan temizlenmesi gerekiyor. Bu amaçla tüm çabalar, sendikalarda örgütlü sınıf bilinçli, ileri ve öncü işçileri birleştirmek ve onları sınıfın önderliğine yükseltmek üzerinde yoğunlaştırılmalı.

Yorumlar kapalıdır.