Emekçilerin ve ezilenlerin ortak adayı olmalı!

AKP-MHP ortaklığının yarattığı yıkım ve sefalet her geçen gün derinleşir ve toplumsal desteği erirken, Altılı Masa’nın cumhurbaşkanı adayı ve politik programı tartışması siyasi gündemi giderek daha fazla belirliyor. Altılı Masa partileri önümüzdeki seçimlerin “diktatörlükten yana” Cumhur İttifakı ile “demokrasiden yana” tüm kesimleri birleştiren “muhalefetin ortak adayı” arasında geçeceği şeklinde bir tablo çiziyor. HDP ve sosyalistlerin önemli bir kesimi de bu söylemi güçlendiren bir politika izliyorlar. Eleştirileri bu ikilemin kendisine dönük olmaktan öte, muhalefetin “ortak adayının” çok sağcı ve/veya milliyetçi olmaması gerektiği yönünde. Peki, gerçekten de böylesi bir ikilemle mi karşıyayız? Altılı Masa partileri de dahil olmak üzere, Demirtaş’ın deyimiyle, muhalefetin ortak adayı “tek bir ideolojinin değil, gerçek demokrasinin temsilcisi” olabilir mi?

Öncelikle şu noktanın altını çizelim: Tek Adam rejiminden bir dakika bile kaybetmeden kurtulmak gerekliliği apaçık ortada duran bir gerçek. Bununla birlikte, bugünkü siyasi tartışmayı sadece bu eksene indirgemek ve bunun üzerinden “kazanması en güçlü adayı” desteklemek sonucunu çıkarmak yalnızca kolaycıların veya safların analizi olabilir. Siyasette çoğu zaman zıt güçlerin bir araya gelmesinin aritmetik bir artış sağlamadığı gibi bu güçlerin zıt bileşkelerinin birbirlerini sıfırlaması örneklerine de çoklukla rastlanmıştır. Somutlayacak olursak, içinde bulunduğumuz bugünkü durumda, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda “tüm muhalefetin ortak adayı” projesi HDP ve sosyalistlerin Altılı Masa’nın burjuva partilerine yedeklenmesinden başka bir anlam taşımayacaktır.

Tek Adam rejiminin mirası olan eşi benzeri görülmedik ekonomik yıkım ve baskı ortamında, Altılı Masa partileri seçimlere kadar sabretmemiz ve seçimlerde kendilerini desteklememiz gerektiğini ve bunun ardından her şeyin düzeleceğini vaat ediyorlar. Peki, ya bu gerçekleşmezse? Ya Altılı Masa partileri emekçi halkın sefalet koşullarını ve antidemokratik saldırıları sonlandırmazsa? Bu durumda, bir beş sene daha bir sonraki seçimleri mi beklememiz gerekecek?

İçinde bulunduğumuz ekonomik yıkım ve siyasal çürümüşlük hali, birtakım ufak rötuşlarla “normale dönüş” ihtimallerini çoktan gündemden çıkarmış durumda. Bu çoklu kriz ortamı, en küçük reformlar için dahi radikal dönüşümleri gerekli kılıyor. Örneğin, kamu kaynaklarının Saray oligarşisine aktarılmasından başka bir anlamı olmayan Yap-İşlet-Devret projelerinin ve yağmayla semirmiş “beşli çete” ve diğer şirketlerin tazminatsız kamulaştırılması gerekiyor. Ancak bu ve benzeri önlemlerle emekçiler lehine dönüşüm sağlamak adına kaynak yaratılabilir. Millet İttifakı ve müttefikleri bu tip girişimleri hayata geçirebilir mi? “Beşli çeteyi” eleştirmekle birlikte, “özel mülkiyetin dokunulmazlığı”, “uzlaşma ve istikrar” gibi söylemlerin arkasına saklanarak göstermelik birkaç adım dışında devasa yolsuzlukların aklanacağı ve mevcut sömürü sisteminin farklı biçimleriyle devam edeceği açıkça ortada. Sendikal örgütlenme önündeki engellerin kaldırılmasından Kürt halkının en temel demokratik taleplerinin tanınmasına kadar liste uzatılabilir. Bütün bu konularda Altılı Masa anlamlı sessizliğini koruyor.

Peki, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP ve sosyalistlerin ortak aday çıkarması seçimlerin ikinci tura kalmasına ve dolayısıyla Saray’ın işine yaramaz mı? Bundan önce sorulması gereken soru, düzenin iki alternatifinden bağımsız olarak emekçileri ve ezilenleri temsil edecek bir siyasi seçeneği nasıl inşa etmemiz gerektiğidir. Bu da her şeyden önce sınıfsal ve politik bağımsızlığı gerektirir. Mevcut sömürü ve baskı düzeninin törpülenmesi değil ondan kopulması ekseninde inşa edilecek birleşik ve güçlü bir siyasal alternatif, her koşulda emekçilerin ve ezilenlerin kazanımlarının garantisi anlamına gelecektir. Burjuva politikanın diplomatik labirentleri içerisinde kaybolmak yerine düzen güçlerinden bağımsız bir ittifakın inşasına odaklanmalıyız. Bunun için de parlamentoda emekçileri ve ezilenleri temsil ettiği iddiasındaki HDP ve TİP başta olmak üzere sosyalistler ve emek örgütleri hem cumhurbaşkanlığı hem de parlamento seçimlerinde kendi bağımsız ve birleşik gücünü siyaset sahnesine çıkarmak zorunda.

Yorumlar kapalıdır.