Yürek dayanmayan “ortak yayın”

6 Şubat depremlerinin ardından Saray rejiminin plansızlığı ve tercihleri yıkımın boyutunu derinleştirmeyi sürdürüyor.

Devlet eliyle gerekli tedbirler alınmaz; arama-kurtarma çalışmaları ve enkazdan sağ kurtulanların barınma, gıda, sağlık gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması için tüm imkânlar seferber edilmezken, aradan geçen 10 günde emekçi halkımızın olağanüstü seferberliğine tanıklık ediyoruz.

Emekçi halkın öfkesini dayanışma seferberliğine dönüştürmesinin ardından inisiyatifi elinden yitirmekten çekinen rejimin ise bunun karşısında uyguladığı politikalar hepimizin malumu.

Dayanışmayı engellemek için OHAL ilan etmek… Pazarcık Hasankoca koordinasyonunda olduğu gibi meslek ve emek örgütlerinin, HDP ve sosyalist partilerin ve emekçi halkın seferberliğiyle afet bölgelerinde inşa edilen koordinasyonlara kayyum atama girişimleri… Afet bölgesine götürülen dayanışmalara el koyma çabaları ve TKP’li dostlarımızın örneğinde olduğu gibi gönüllüleri gözaltına almalar… Devletin ve özel sektörün tüm kaynaklarını seferber etmek yerine delilleri karartma, patronların kârlarını muhafaza etme… Bu listeyi sayfalarca uzatabiliriz.

Rejimin son hamlesi ise “yürek yiyenlerin” “ortak yayını” oldu. Emekçilerin sırtından kârlarına kâr katan şirketler, rejimin himayesi altında Yap-İşlet-Devret’ler (YİD), mega projeler vasıtasıyla semiren beşli çeteler, rejimin yanında saf tutmuş, emekçilerin aidatlarıyla koltuklarına yapışmış Hak-İş ve Memur-Sen bürokratları ve halkın parasıyla halka caka satan bankalar ve Merkez Bankası…

Deprem vergileriyle sözde duble yol inşa edenler, usulsüz ihalelerle dünyalığını yapanlar, binlerimizin canına kastedenler ve binlerimizi enkaz altında bırakanlar, yargılanması, hesap vermesi gerekenlerin önemli bir kısmı birer birer bağlanıp kefaret ödercesine bağış yapıyor, hem de bizlerin kazancıyla.

Mottosu “aynı gemideyiz”, çıkarı “ihale koparır mıyız”.

Çokça yazdık; acil sorunlar acil tedbirleri zorunlu kılar. Hele böylesi insani, toplumsal, ekonomik ve siyasi çöküş ortamlarında. Ve hele böylesi ikiyüzlü bir rejim karşısında.

Ve emekçiler için bugünün acil sorunu tüm sorumluların yargılanmasıdır. Yüzde 600’lerle kâr eden bankaların bağış yapması değil, en az yüzde 20 servet vergisi ödemeye zorlanmasıdır. YİD’lerle köşeyi dönen beşli çetelerin kefaret ödemesi değil, YİD’lerin tazminatsız kamulaştırılmasıdır. Emekçilerin kaynaklarıyla caka satan kamu kuruluşlarının emekçilerin denetimine açılmasıdır.

Bunun yolu da dayanışma seferberliğine dönen öfkemizi politik bir zeminde buluşturmaktan geçiyor. Sahada kurduğumuz ittifakı acil taleplerle donatmaktan, koordine etmekten, emek ittifakını vücuda getirmekten… İnsan hayatına kasteden Saray rejimine, enkazdan beslenmeye çalışan sermaye sınıfına karşı.

Çünkü yitirdiklerimize sahip çıkmanın, geleceğimizi inşa etmenin yegâne yolu bunu zorunlu kılıyor.

Aynı gemide değiliz! Biz denizleri geri istiyoruz!

Yorumlar kapalıdır.