Gerçek düşmanımız göçmenler değil

AKP yıllardır göçmenleri AB karşısında koz olarak kullanarak ikiyüzlü ve çıkarcı bir politika izlemekte; düzen muhalefeti ise ekonomik krizden barınmaya, erkek şiddetinden beka sorununa kadar hemen her konuda göçmenleri sorumlu ilan ediyor. Ancak özellikle seçim süreci olmak üzere son zamanlarda Millet İttifakı ile Ümit Özdağ, Sinan Oğan gibi isimlerin göçmen düşmanı çıkışları toplumda ırkçılığın alanını genişleterek meşruiyet zemini yaratıyor. Meseleye bir de işçi ve kadın perspektifinden bakalım.

İSİG Meclisi’nin raporuna göre son 3 yılda göçmen işçi ölümleri artış gösterdi. Bu artış, Türkiyeli işçi cinayetleriyle paralellik gösteriyor elbette. Bu neden önemli? Çünkü bu doğrudan iktidarın istihdam politikalarıyla alakalı. Ucuz emek cenneti olan Türkiye’de göçmen işçiler de bizim gibi güvencesiz, insan onuruna yaraşmayan koşullarda çalıştırılıyor. Göçmenlerin yoğunlukla sanayi, inşaat, tekstil ve tarım gibi işkollarında olmak üzere sigortasız, daha düşük ücretlere ve hiçbir sosyal güvence olmaksızın çalıştırılmaları daha kolay olduğu için öncelikli olarak tercih edilmeleri, iş fırsatlarını elimizden almaları olarak yorumlanıyor. Daha büyük bir sömürüyle karşı karşıya olmalarına rağmen hedef haline getiriliyorlar. Bu durum patronlardan başka kimsenin çıkarına değil. Dahası, yarattığı yerli işçi-göçmen işçi ayrımıyla sınıfın zararına. Halbuki gerçek düşmanımız göçmenler değil, emeğimizi sömüren Tek Adam rejimi ve emek düşmanı politikaları destekleyen burjuva partileridir.

Göçmen sorununun en çok öne çıkarıldığı alanlardan biri kadınların güvenliği. Göçmenlerin hepsinin potansiyel cinsel şiddet faili olduğu, bu nedenle kadınların tehlike altında olduğu iddia ediliyor. Önce şunu söyleyelim: Türkiye’de kadınlar, lgbti+lar ve çocuklar zaten tehlike altında. Her yıl yüzlerce kadın öldürülürken Tek Adam rejimi kadına yönelik şiddette cezasızlık politikaları uyguluyor, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıyor, erkek şiddetini önleyecek hiçbir politikayı hayata geçirmiyor, eşit ve özgür bir yaşam mücadelesi veren kadın ve lgbti+ hareketini kriminalize ediyor. Dolayısıyla bu iddia, patriyarka gerçeğini göz ardı ettiği gibi Türkiye’deki sığınmacı kadın ve çocukların uğradığı şiddetin ve istismarın da üstünü kapatıyor. Faili ister göçmen ister Türk olsun, erkek şiddeti topyekûn mücadeleyi gerektirir çünkü erkek şiddetinin kökeni ve dayanağı patriyarkadır; ırkı ve milliyeti yoktur. Ve yine gerçek düşmanımız göçmenler değil, kadın düşmanı politikaları sürdüren Tek Adam rejimi ve patriyarkadır. Sorumluları görmezden gelerek göçmenleri günah keçisi ilan eden milliyetçi histeriye karşı çıkmamız; ısrarla hatırlatmamız, anlatmamız gerekiyor: Göçmen emekçiler sınıf kardeşimiz, göçmen kadınlar kız kardeşlerimizdir. Karşımıza yerinden edilmiş milyonlarca insanı değil, patriyarkal kapitalist sistemi almamız gerekiyor. Göçmenlerle birlikte yaşamanın nasıl olanaklı kılınacağı ve AKP’nin ikiyüzlü göçmen politikası ise bir başka yazının konusu olacak.

Yorumlar kapalıdır.