İşçi Demokrasisi Partisi (İDP) olarak 14 Mayıs seçimlerinin öncesinde Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) teklifi üzerine TİP listelerinden 5 milletvekili adayıyla “Emekçiler Yönetmeli” başlıklı bir çalışma gerçekleştirdik. Ben de İDP adına ve aynı zamanda bir Boğaziçi öğrencisi olarak milletvekili adayı oldum. Yürüttüğümüz çalışmada özellikle emekçilerin yoğun olarak yaşadığı semtlere ağırlık verdik. Gerek semt pazarlarında bildiri dağıtımlarıyla gerekse emekçilerin evlerine ziyaretlerle oldukça verimli bir süreci geride bıraktık. TİP’li dostlarımızın örgütlediği halk buluşmaları ve irtibat bürolarının açılışlarında İDP adına yaptığımız konuşmalarda emekçi halkın siyasal demokrasi ve ekonomi başlıkları altında özetlenebilecek sorunlarına karşı emek eksenli çözüm önerilerimizi sıraladık. Özellikle emekten yana taleplerimiz üzerinden bir çalışma yapmamızın sebebi, seçimlerin yalnızca aritmetik hesabına indirgenemeyeceğini düşünmemizdendi. Erdoğan’ın kazanması da bu yaklaşımımızı acı bir şekilde doğrulamış oldu.
Çalışmalarımız boyunca Kürt halkının demokratik iradesine darbe vurmak için HDP belediyelerine atanan kayyumların derhal geri çekilmesi talebimizi vurguladık. Bununla birlikte kayyum saldırısının yalnızca HDP belediyelerine gerçekleştirilmediğini, örneğin Boğaziçi Üniversitesi başta olmak üzere birçok üniversiteye atanan kayyumların HDP belediyelerine atanan kayyumlardan ayrı görülemeyeceğini ifade ettik. Tek adamın emekçi halkı bastırmak ve iktidarını sürdürmek için inşa ettiği düzene karşı “Kayyum Rejimine Son!” sloganını kampanyamızda öne çıkardık. Çünkü ülkede demokratik hakların ve özgürlüklerin ilerletilmesinin yolu başta Kürt halkının demokratik ve ulusal haklarını kısıtlamak için inşa edilen kayyum rejiminin ilgasından geçmektedir. Üniversitelerdeki kayyum uygulamasının yerineyse kampüslerde söz, yetki ve karar hakkının öğrenci, emekçi ve akademisyenlere bırakılması gerekiyor. Ancak bu yolla üniversite bileşenleri eşit bir şekilde temsil edilebilir ve demokratik ve sosyal haklarını koruyup ilerletebilir.
Seçim çalışmaları boyunca bir diğer önemli vurgumuz da siyasi tutsakların özgür bırakılmasıydı. Erdoğan’ın balkon konuşmasında kendi iktidarında Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmayacağının altını çizmesi ve Can Atalay’ın milletvekili seçilmesine rağmen serbest bırakılmaması bu talebin ne kadar hayati olduğunu bize gösterdi.
Erdoğan’ın kazanması elbette istediğimiz sonuç değildi fakat seçimlerin de tabi olduğu sınıflar mücadelesi devam ediyor. Biz sosyalistlere düşen görevse emekçi halkın ihtiyaçlarını ifade eden talepler ekseninde yaratılacak kitle seferberlikleriyle Tek Adam rejimine karşı mücadeleyi sürdürmekten geçiyor.
Yorumlar kapalıdır.