Emek düşmanı, sermaye dostu AKP yenildi!

Emek-Özgürlük İttifakı şimdi daha da büyük ihtiyaç!

İşçi Demokrasisi Partisi 31 Mart yerel seçimlerine ilişkin ilk açıklamasını paylaştı. Açıklamada, Cumhur İttifakı’nın elindeki tüm baskı gücüne, siyasi ve mali imkânlara rağmen, telafisi zor bir tarihsel yenilgi aldığı vurgulandı. Açıklamanın tamamı şu şekilde:

Saray rejimi elindeki tüm baskı gücü, siyasi ve mali imkânlarıyla başta AKP’nin olmak üzere Cumhur İttifakı’nın adaylarını desteklemesine rağmen telafisi zor bir tarihsel yenilgi aldı. Henüz kesinleşmemiş sonuçlara göre, AKP 22 yıllık iktidarında ilk kez sandıktan ikinci parti olarak ayrılırken 3 büyükşehir, 12 il ve 179 ilçeyi kaybediyor. Yine kesinleşmemiş sonuçlar üzerinden bakılacak olursa, MHP’nin kayıplarını da ekleyecek olursak AKP-MHP bloğu 4 büyükşehir, 14 il ve 202 ilçeyi kaybetmiş olacak.

Seçimi kazanan CHP politikaları değildir, seçimi kaybettiren AKP’nin emek düşmanı ekonomi politikalarıdır

AKP’nin henüz on ay öncesinde cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerindeki başarısının ardından yerel seçimlerde yaşadığı hüsranın çok sayıda sebebi var. Emekçilerin bilinç durumunun çarpıtılmış da olsa bir fotoğrafını çekmek, elbette ki sonuçların kesinleşmesi ile beraber mahalle mahalle, sandık sandık bir incelemeyi gerektirir. Ancak genel olarak AKP’nin bu büyük yenilgisinin sebebinin ekonomi politikaları olduğunu söyleyebiliriz.

Mayıs 2023 seçimlerine emekçilerin değişimin sandıkla mümkün olduğuna inancı ve hatta buna dair büyük umutların beslendiği koşullar altında girilmişti. Buna rağmen emekçilere gerçek bir emek ittifakı sunulamamış, sosyalist sol parçalı olarak seçimlere girmişti. Ekonomik krizin olağanca ağırlığına rağmen Erdoğan liderliğindeki Cumhur İttifakı asgari ücrete ve emekli maaşlarına zam yaparak, sosyal yardımları artırarak seçimlerden zaferle ayrılmıştı.

31 Mart 2024 yerel seçimlerinde ise Saray rejimi mevcut ekonomik krizden patronlar lehine bir çıkış için Dünya Bankası’ndan kredi aldı, bütçe yönetimini kesin bir emek düşmanlığı ile sürdürdü ve göstermelik dahi olsa emekçilere yönelik bir taviz vermedi. Asgari ücret zammının yılda bire düştüğünün vurgulanması, açlık sınırının altına itilen emeklilerin aşağılanması ve emeklilere zam verilmemesi iktidara yönelik öfkeyi yaygınlaştırdı. Buna ek olarak, hayat pahalılığının tavan yaptığı koşullarda yüzlerce dairesi, büyük serveti olan başkan adaylarının halkın gözüne sokulması ve Filistin’i yerle bir etmesine rağmen İsrail ile ticaretin aralıksız devam etmesi, CHP’nin göstermelik bir sosyal belediyecilik vurgusuyla birleşince emekçileri yoğun olarak AKP’yi terk etmeye itti. Sonuç olarak emekçiler 31 Mart yerel seçimlerinde ikna edici bir emek ittifakının olmadığı koşullarda AKP’yi cezalandırmak için en güçlü alternatife, CHP’ye yöneldi.

Yalnızca bu tablo dahi Türkiye’nin gerçek ayrımının sınıf merkezli olduğunu bir kez daha göstermektedir.

CHP bir düzen partisidir, emek dostu değildir. CHP dâhil hiçbir düzen partisi Tek Adam rejiminden kopuşu savunmamaktadır

Kitlelerin tepki gösterdiği ekonomi politikasına CHP’nin herhangi bir itirazının olmadığını vurgulamalıyız. Bugün Mehmet Şimşek’in liderliğinde sürdürülen emek düşmanı politikalara başta CHP olmak üzere hiçbir düzen partisi tarafından karşı çıkılmamaktadır. Öyle ki, Ekrem İmamoğlu dahi Şimşek’in iyi bir ekonomist olduğunu söyleyerek, onun krizin faturasını emekçilere ödetme planına desteğini sunmuştu. CHP yönetiminin emek düşmanı Orta Vadeli Planın bir destekçisi olduğu açıktır. Şimşek’in ekonomi politikaları Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı seçilmesi halinde uygulayacağı politikaların aynısıydı. CHP’nin ekonomi politikalarına yönelik tek farkının, aynı politikaların daha güçlü görünen bir hukuk sistemi ile işletilmesidir. Bu durum da CHP’nin emekçi halka karşı güncel bir ekonomik karşıdevrimin koyu bir taraftarı olduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak kitleler bugün kendilerini yoksulluğa iten AKP yönetiminin ekonomi politikalarına son derecede haklı bir şekilde sırt çevirmiş durumda olsalar da yüzlerini döndükleri CHP bu politikanın baş destekçilerindendir.

Tüm bunların dışında CHP bugüne değin emek dostu bir politika izlemedi. CHP’li belediyelerin sendikalara karşı tavrı, bizzat kendi işçileri tarafından defalarca protesto edilmeleri ve belediye iştiraklerinde çalışan emekçilerin durumu dahi tabloyu ifade etmek için yeterlidir.

AKP’nin yıllardır sürdürdüğü talan-rant merkezli belediyeciliğinin yarattığı kitlesel rahatsızlık, kitlelerin AKP’yi cezalandırması ile 2019 yerel seçimlerinde de kendisini göstermişti, 31 Mart seçimlerinde de AKP’nin kararlı karşıdevrimci ekonomi politikaları ile beraber bu cezalandırma bugüne değin yaşananların zirvesine ulaşmış oldu.

CHP yalnızca karşıdevrimci ekonomi politikaların destekçisi olmakla kalmıyor, baskıcı rejime dair de umut vaat eden somut bir çıkış da önermeyerek, bu rejimi tanıyıp onu ıslah ederek sürdürme hevesini de gözler önüne seriyor. CHP Saray rejiminden kopuş için bir perspektif sunmazken işçi sınıfının, Kürt halkının ve ezilenlerin temel demokratik haklarını tanıyacak yeni bir anayasadan dahi bahsetmeye cüret edemiyor. Bu sebeple yerel seçimleri CHP’nin kazanışı rejimin niteliğinde bir dönüşüme işaret etmediği gibi, CHP sistemi restore etmeye çalışan bir parti olmayı sürdürdükçe işçi ve emekçileri daha iyi günler beklememektedir.

Kâr değil ihtiyaç odaklı, emekçi halkın denetlediği, seçilenlerin görevden geri çağırılabildiği bir belediyecilik olmadığı sürece CHP’nin kazanmasının emekçilerin hanesine yazılan bir zafer olarak okunması mümkün değildir.

Öte yandan diğer düzen partileri de baskıcı Tek Adam rejiminden ve sömürü düzeninden kopuşu önermemektedir. Genel seçimlerin fenomenleri Saadet, Gelecek, Deva ve İyi Parti’nin yaşadığı düşüşün yanı sıra emekçi halkın acil ihtiyaçlarını görmezden gelişleri de unutulmamalıdır. Yeniden Refah’ın yükselişi, yalnızca ideolojik olmanın dışında işçi ve emekçilere yönelik bir popülizmin de sonucudur. YRP’nin Milli Görüş ile ulusal bir kalkınma önerisi hakkında işçi emekçileri uyarmaya devam edeceğiz. “Milli Görüş”ün sömürücü düzenden kopuşla alakası olmadığı gibi, aynı şekilde Tek Adam rejimiyle de bir problemi yoktur.

Zafer Partisi’nin kapitalist krizin sebebini göçmenlere yüklemeye çalışan, ırkçı politikalarının sosyalist partilerin toplamından daha büyük bir karşılık bulması 31 Mart yerel seçimlerinin düşündürücü noktalarından bir başkasıdır. Zafer Partisi’nin sınıfsal tabanı ve karşılık bulduğu kesimin sınıfsal karakteri iyi tahlil edilip, henüz bir sokak örgütlenmesine sahip olmayan bu ırkçı partinin gelişiminin işçi sınıfının, Kürt halkı ve göçmenlere yönelik oluşturduğu tehdit, önümüzdeki süreçte dikkate takip edilmelidir.

DEM Parti Kürt illerinde seçimin kazananı olmuştur

Saray rejiminin tüm baskılarına, siyasi şantajlarına, bölgeye taşıdığı oylara, Hüda-Par’ın önünün açılmasına ve sandıkta kayyum çabalarına rağmen Kürt illerinde DEM’in elde ettiği büyük zafer Kürt halkının haklı mücadelesinin arkasında durmayı sürdürdüğünü bir kez daha göstermektedir. Öte yandan Kent Uzlaşısı ile Batı’da Kürt seçmenin desteğini almaya çalışan CHP’nin başta Şırnak ve Kars olmak üzere DEM’in kazanacağı birçok ilde taşıma seçmen ile halk iradesinin çalınması girişimlerine Özgür Özel tarafından son derecede kısıtlı şekillerde ifade edilen sözler dışında somut, sahici bir tutumu ortaya koymadığı da unutulmamalıdır.  

Türkiye’de baskıcı rejimden kopuşun olmazsa olmazlarından biri Kürt halkının temel demokratik haklarının tanınmasıdır. Ne çözüm süreci ne de “uzlaşı” barışın gerçek garantisi olan demokratik hakların anayasal güvencesini sunmaktadır. Yoksul halklarımızın gerçek çıkarının Kürt halkı ve Türkiye işçi sınıfının emek ve özgürlük ittifakından geçtiği bir kez daha görülmektedir.

Sosyalist sol, kendi ihtiyaçlarını kitlelerin ihtiyaçlarının önüne koymuştur

Kitlelerin AKP’den açıkça uzaklaştığının görüldüğü yerel seçimlerde sonucu belirleyen AKP’nin karşıdevrimci ekonomi politikaları oldu. Ancak bu durum otomatik olarak sosyalist partilere dönük desteğin artmasına sebep olmadı. Kazanılan birkaç ilçe belediyesi genel tabloyu değiştirmeye yetmiyor: Sosyalist solun büyük kesimi, yerel seçimlere bir emek ittifakı perspektifinden, emekçilerin en geniş birliğini örme çabasından uzak durdu. Emekçilerin patronlardan bağımsız ve birleşik mücadelesini önermek yerine, kendi sayı ve görüntüsünü ön plana çıkardı.

Bu büyük eksikliğin yanı sıra, Türkiye solunun ezici bir çoğunluğu Saray rejiminin baskılarına karşı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk turdan itibaren Kılıçdaroğlu’nu destekleyerek, yerel seçimlerde de Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın yanında yer alarak, düzen muhalefetinden bağımsız bir seçenek örmeyi reddederek CHP’ye yedeklendi. Baskıcı rejimden çıkışın CHP ile mümkün olabileceği imajını çizen sosyalist sol, kitlelerin gözünde CHP’nin eklentisi haline gelip ondan farksızlaşarak AKP’den kopan emekçi oyları toplayamadı. 31 Mart’ta sosyalist sola verilen oyların toplamı dahi, 2023 genel seçimlerinde TİP’in aldığı oy oranı ile kıyaslanamayacak kadar düşük kaldı.

Sonuç olarak sosyalist partiler Türkiye’nin geleceğini dönüştürebilecek bir ittifakın temelini atma fırsatını bir kez daha teperek, kitleler gözündeki inandırıcılıklarını azalttılar. Kitlelerin AKP’den uzaklaşmasına rağmen, rejim ve kapitalizmden kopuş mücadelesi bağlamında, 31 Mart’ta sosyalist hareketin seçimin büyük kaybedenlerinden biri olduğu ifade edilmelidir.

İşçi Demokrasisi Partisi olarak seçimlere giden yolda ve öncesinde de bir emek ittifakının çağrısında bulunduk. Bu emek ittifakının var olamadığı koşullarda da Türkiye İşçi Partisi ile sürdürdüğümüz işbirliği çerçevesinde Manisa ve İstanbul’un çeşitli ilçelerinde “Emekçiler Yönetmeli” şiarıyla emekçi adaylarımızla aktif bir seçim kampanyası yürüttük. Kürt illerinde DEM ve diğer illerde ise başta TİP olmak üzere emekten yana, sosyalist adaylara oy çağrısında bulunduk.

Partimiz tüm maddi imkânsızlıklara rağmen özverili, disiplinli ve gurur verici bir çalışma ortaya koymuştur. Bu çalışmanın Türkiye işçi sınıfına başlı başına bir alternatif sunamadığının bilincindeyiz. Türkiye İşçi Partisi ile gerçekleştirdiğimiz mütevazı ittifakın, önümüzdeki süreçte sınıf mücadelesinin bulunduğu her alanda, Türkiye’de emek mücadelesi veren tüm güçlerle birleşerek patronlardan bağımsız gerçek bir çekim noktası haline getirmek ve bu süreç içerisinde partimizi inşa etmeyi sürdürüp kuvvetlendirmek İDP’nin esas çalışması olmayı sürdürecektir.

İşçi Demokrasisi Partisi

1 Nisan 2024

Yorumlar kapalıdır.