Yargıdaki krizin gösterdikleri
25 Mart’ta başlayan ve halen devam eden Yargıtay Başkanlığı seçimlerinde salt çoğunluk bir türlü sağlanamadığından Yargıtay’a başkan seçilemiyor. Seçimler, Can Atalay’a ilişkin verilen iki ihlal kararına direnerek kararı uygulamayan ve AYM hâkimleri hakkında suç duyurusunda bulunan başkan adayı lehine, Adalet Bakanlığı’nın devreye girdiği iddialarının gölgesinde yapılmaya devam ediyor. Salt çoğunluğun rejimin yakın markajına rağmen sağlanamaması ise seçimlerin Yargıtay’da kümelenen gruplar arasında güç savaşına döndüğünü gösteriyor.
AYM kararlarının uygulanmaması ile birlikte oluşan AYM-Yargıtay krizini kullanan rejim, Anayasa tartışmalarını da gündeme getiriyor. Oysa mahkemeler arasında oluşturulan bu kriz de önümüzdeki somut Yargıtay Başkanlığı seçimleri gibi esasen rejimin yönetememe sorununun somut tezahürlerinden ibaret.
AYM, özellikle son dönemde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ilk kararnamesinde yer alan 37 düzenleme için iptal kararı verdi. AYM’nin iptal ettiği bu düzenlemeler içerisinde Cumhurbaşkanına tanınan istisnai birtakım yetkiler, Cumhurbaşkanının hâkim ve savcı görevlendirme yetkisi, Çevre Bakanlığı’nın mülkiyet hakkı tesisine ilişkin yetkiler, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın meslek kuruluşlarının özerk yapısına müdahale eden denetleme yetkisi gibi birçok yetki bulunuyor. AYM bu dönemde aynı zamanda özel şirketlere devredilen liman işletmelerinin ihalesiz olarak 49 yıla kadar uzatılmasını öngören kanun maddesini de iptal etti.
Suçta ve cezada kanunilik ilkesini ihlal eden, muğlak ibareler içeren kanun maddelerini iptal eden; keyfi uygulamaları önleyen; kuralların belirli ve öngörülebilir nitelikte olması gerektiğini belirten; ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, örgütlenme, din ve vicdan özgürlüğü gibi temel haklara ilişkin ihlal kararları veren AYM, rejimin radarına girmiş görünüyor. Zira AYM’nin kapatılması gerektiği dahi rejim tarafından sıkça dillendiriliyor.
İşte AYM’ye getirilen eleştiriler bu atmosferde gerçekleşiyor. Yönetememe ve meşruiyet sorununu aşamayan rejimin yargı eliyle suni krizler çıkarması biz emekçilerin insanca yaşama hakkı, örgütlenme ve sendikalaşma hakkı, ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı gibi birçok temel hak için birleşik mücadeleye ne denli ihtiyacımız olduğunu güçlü bir şekilde hatırlatıyor.
Yorumlar kapalıdır.