Kürt halkının acılarının temelinde Nazım’ı aramak

24 Ağustos tarihinde Yeni Yaşam’ın web sayfasında yayımlanan, Müslüm Yücel imzalı “Türk Entelektüelleri” ( https://yeniyasamgazetesi6.com/turk-entelektuelleri/ ) başlıklı yazı oldukça tepki çekti. Geçmişten günümüze isimler de verilerek tüm “Türk” aydınlarının devletçi ve devlete yaltaklanma eğilimi içinde olduklarını iddia eden yazının özellikle Nazım Hikmet ile ilgili kısımları büyük tepki topladı.

Bu makale aslında Müslüm Yücel’in 2019 yılında Nupel sitesinde yayımladığı “Bütün bunların sorumlusu sensin Nazım Hikmet, kimse bağışlamayacak seni!” ( https://nupel.tv/muslum-yucel-butun-bunlarin-sorumlusu-sensin-nazim-hikmet-kimse-bagislamayacak-seni/ ) adlı yazısının güncellenmiş halidir. Müslüm Yücel 2019 yılında yazdığı yazısında o yıllarda Rojava’ya yönelik saldırılara ve Pençe Operasyonuna karşı sessiz kalınmasını eleştirmiş ve tüm bu sessizliğin temelinde “Türk” entelektüellerinin sessizliğinin ve korkaklığının yattığını belirtmiştir. Türk entelektüellerinin sessizliğini ise Nazım Hikmet özelinde ele almış, Nazım’ın eserlerinden aldığı bazı alıntılar ile Türk entelektüellerinin devletçi olduklarını ve Anadolu halklarının yok edilmesine sessiz kaldıklarını hatta bunu desteklediklerini belirtmiştir.

Hiç kimse hatasız değildir

En başta belirtmem gerekir ki hiç kimse hatasız değildir ve de eleştirilemeyecek kimse yoktur. Her insan gibi topluma mal olmuş sanatçılar da siyasi liderler de hata yapabilir ve de eleştirilebilir. Bu bağlamda Müslüm Yücel’in her iki yazısına yönelik Nazım’ın kusursuz bir insan olduğunu, eleştirilemeyeceğini belirten yargılar tamamen içi boş yargılardır. Ayrıca Müslüm Yücel’e yönelik eleştirilerin pek çoğunun arka planında yazarın Kürt kimliği vardır ve yorumlar Kürtlere yönelik ırkçı ifadeler taşımaktadır. Hiç şüphesiz bu ifadeleri benimsemek de imkansızdır.

Müslüm Yücel’in Nazım’a ve onun nezdinde diğer bazı “Türk” entelektüellerine yönelik eleştirilerinin haklı olduğu kısımları vardır. Ancak eserlerden alınan ve bağlamından kopuk ifadelerle bir yazarı “devletçi”, “yaltakçı” ilan etmek oldukça büyük bir hatadır.

Bugünden dünü yargılamak hatalıdır  

Müslüm Yücel, Nazım’ı ve diğer bazı yazarları suçlarken bu yazarların eserlerinden alıntılar yapıyor ve de özellikle Nazım’ın devletçi olduğunu, Anadolu’da yaşayan diğer halklara (Ermeni, Rum, Kürt) resmî ideolojinin baktığı gibi baktığını vurguluyor. Özellikle Nazım’ın Piyer Loti’ye yazdığı şiirindeki ifadeler ile linç ve katliam kültürünü meşrulaştırdığını belirtiyor Yücel.

Şüphesiz ki Nazım Hikmet, Mustafa Kemal’i, kurulan yeni ulus devletini, uluslaşma sürecini ve bunu belli bir kalıba sokan Kemalist ideolojiyi destekleyen eserler yazmış, fikirler ortaya koymuştur. Bunu eserlerinde görmek mümkündür. Ancak bunun nedeni maalesef Sovyetler Birliğine çöken bürokratik yapının ideolojik hezeyanlarıdır.

Bilindiği üzere ve kendisinin de sıkça tekrarladığı gibi Nazım komünist bir şairdir. Ve de o örgütlü komünist bir şairdir. Yaşadığı yıllarda ülkedeki yegâne komünist örgüt ise Sovyetler Birliği’nin güdümündeki Türkiye Komünist Partisidir. TKP’nin Kemalizme bakışı aslında Sovyet bürokrasisinin çıkarları doğrultusunda şekillenmiştir.

Uzunca ayrıntıya girmeden özetleyecek olursak; Sovyetler Birliği kurulduktan sonra dünya devriminin geri kalmış ülkelerden de başlayabileceği düşünülmüş ve emperyalizme karşı ulusal kurtuluş savaşları koşulsuz desteklenmiştir. Stalin’in iktidara gelmesi ve “tek ülkede sosyalizm” fikrinin hâkim olması ile emperyalizmle bir anlaşmaya gidilmiş, pek çok ülkede devrimci süreçler ihanete uğramıştır. Bu bağlamda ideolojik bir hezeyanla Komintern’e bağlı tüm yapıların, partilerin gönyeleri bozulmuş, devrimci görevler unutturularak burjuva önderliklere destek verilmiştir. Dolayısıyla Türkiye’deki TKP de tüm baskılara, tutuklamalara, cinayetlere rağmen Kemalist rejime anlamsızca destek olmuştur.

Nazım’ın kişiliği ve de yaşadığı dönemi değerlendirecek olursak, onun bu görüşün dışına çıkmasının zorluğu ve de imkansızlığı anlaşılabilir. Nazım partisine yürekten bağlıdır. Bu eleştirilebilir bir durumdur ama tekrar edilecek olursa o günün koşullarında, o karanlık dönemlerde, tek yol gösterici kutup olan “koskoca” Moskova’nın görüşlerinin sorgulanması zordu. Nitekim sonraki yıllarda sorgulama süreci başladığında bile Kemalizm ile ilgili görüşler terk edilememiş, darbeci askerler bile ilerici görülerek desteklenmiştir.

Nazım bu duruma rağmen asla ırkçı, ulusalcı bir çizgide olmamıştır. Yazdığı eserlerin tamamında enternasyonalist bir tavır takınmış, halkların kardeşliği ve dünya devrimi için son anına kadar mücadele etmiştir. Nitekim aldığı tüm hapis cezalarının tek nedeni de komünizm propagandası olmuştur.

“Türk” yazarlarının eserlerinde ötekiler

Müslüm Yücel yazdığı iki yazıda da Nazım’ın ve diğer bazı yazarların eserlerinden alıntılar yaparak “Türk” entelektüellerinin ırkçı söylemleri olduğunu belirtmiştir. Nazım’ın “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eserinden alıntılar yaparak, onun Ermenileri “kurnaz, çıkarcı” gösterdiğini, Rumları kötülediğini, Kürtleri cahil gösterdiğini belirtiyor. Yine aynı şiirde geçen “Eskiden İstanbul’da, Beyoğlu’nda gavur dükkancılar/ Frenkçe de yazarlardı levhalarına/ Bak şimdi, yasak ettiler bunu, iyi oldu/ Türkçe yazmalı, Türkün ekmeğini yiyenler…” dizelerinden hareketle faşistlerin bu sözü slogan haline getirdiğini belirtiyor. Bu ve buna benzer birkaç örnek üzerinden Nazım’ın ırkçı söylemleri olduğu belirtiliyor. Açıklama yapmadan önce “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı kitabın Ermeni katliamından bahsettiği için yasaklandığını belirtmek gerekmektedir. Ermeni katliamını anlattığı belirten bir eserin Ermenileri, Rumları, Kürtleri aşağıladığını söylemek oldukça zordur. Nitekim esere bütünlüklü olarak bakıldığında hiçbir halkın kötülenmediği, kötülerin milliyetlerinden dolayı değil kişilik özelliklerinden ya da koşullar nedeniyle kötü olmaya itildiklerini görürüz.

Elbette ki hem Nazım’ın hem de dönemindeki bazı ilerici yazarların eserlerinde Ermeniler, Rumlar, Kürtler vb. Anadolu halkları olumsuz biçimlerde yer almıştır. Şu unutulmamalıdır ki üzerinde yaşadığımız topraklarda uzun yıllar boyunca pek çok halk bir arada yaşamış ve bunun ortaya çıkardığı aksaklıklar, zorluklar bu toprakların gülmece unsurlarında kendine yer bulmuştur. Yüzyıllar boyunca oynanan ortaoyunlarında, gölge oyunlarında Anadolu halklarından oluşan tipler belli özellikleri vurgulanarak yer almıştır. Nazım’ın yaşadığı dönemdeki pek çok aydın, yazar bu ortamda büyümüş, buralardan beslenmiştir. Nazım’ın ya da başka yazarların eserlerinde yer alan Anadolu halklarından bireylerin sergilediği davranışlar iyi olduğunda görülmeyip kötü olduğunda bunu ırkçılık olarak suçlamak toplumsal gerçekçi edebiyat hakkında bilgi sahibi olmamaktan gelir. Nitekim yukarıda anılan “Türkün ekmeğini yiyenler…” diye biten dizeleri dile getiren de Nazım değil eserin içindeki sıradan bir karakterdir. Bu tip karakterleri eserlere koymayınca onlar yok olmaz. Toplumsal gerçekçilik, gerçeği belirli bir amaç doğrultusunda olduğu gibi yansıtabilmeye dayanır.

Yine yazıda adı geçen Ahmet Ümit’in “Kırlangıç Çığlığı” adlı romanında bir çocuğun böbreğini satan Suriyeli Medeni isminde bir kahramanın olması Ahmet Ümit’i ırkçı yapmaz. Romanın bütününe bakarak değerlendirildiğinde ortada ırkçı bir söylemin olduğunu ifade etmek imkansızdır. Hele de buradan hareketle “Suriye’de zeytin ağaçlarının kökleri sökülürken sesi çıkmayan, sizler, kan ve göç de sizin yüzünüzden.” demek büyük bir suçlamadır.

Nazım tüm dünya halklarının ortak mirasıdır

Müslüm Yücel’in ve daha pek çok Kürt aydının, yazarın; Kürt halkının çektiği acılara, katliamlara, yok sayılmalara karşı toplumdaki sessizliğe isyan etmeleri, bu sessizliğin nedenlerini sorgulamalarını anlayabiliyorum. Ancak bu soruların cevabı aranırken ortak değerlerimize saldırmanın, bu sessizliği daha da derinleştirecek bir dil kullanmanın bir faydası olmayacağı kanaatindeyim. Bu aralar sıkça yapılan, bugüne bakıp dünü yargılama kolaycılığına düşmeden daha itinalı bir üslupla değerlendirmeler yapılmalıdır. Elbette Nazım’ın da diğer birçok ilerici devrimci yazarın da hataları, kusurları, eksik bıraktıkları, göremedikleri olmuştur. Ancak bu coğrafyada aydın olmak hele de ilerici, devrimci bir aydın olmak büyük bedeller istemektedir ve bu aydınlar bu bedelleri fazlasıyla ödemiştir.

Hulasa Nazım, hatasıyla günahıyla büyük bir şair ve entelektüeldir. Nazım yalnız Anadolu halklarının değil tüm dünya halklarının ortak mirasıdır. Bağlamından kopuk birkaç alıntı ile Nazım’ı devletçi ve yaltakçı ilan etmek büyük bir hatadır.

Yorumlar kapalıdır.