Yahya Sinvar’ın sopası ve direnişin kararlılığı
Kasım ayına girerken İsrail’in Filistin’de başlattığı soykırım saldırısı halen devam ediyor ve İsrail’in katliamları durmak bir yana, bölgesel savaşın ne zaman çıkacağı bekleyişi hâkim. Soykırım 12. ayını tamamlarken Gazze’de 42 binin üzerinde Filistinli katledildi ve katledilenlerin üçte birinden fazlası çocuk. Korsan devlet, Gazze’nin kuzeyine insani yardım girişini engellemek dahil olmak üzere her türlü soykırım yönetimiyle saldırırken, Batı Şeria da saldırılardan payına düşeni alıyor. Lübnan sınırının kontrolünü Hizbullah’ın saldırıları sonucunda yitiren İsrail, en az 60 bin Siyonist yerleşimcinin iç mülteci konumuna düşmesi üzerine Güney Lübnan’a yönelik vahşi saldırılar başlatmıştı. Bu saldırıların devam ettiği Lübnan halkı da Gazzeliler gibi yerlerinden edildiler ve evlerine dönmeyi bekliyorlar.
Bütün bu insani dramın ortasında bölgedeki siyasi gelişmeler arasında başı çeken olay ise 16 Ekim tarihinde gerçekleşti. El Aksa Tufanı’nın planlayıcılarından ve Hamas’ın askeri-siyasi lideri Yahya Sinvar’ın işgal ordusuna karşı girdiği çatışmada vefat etmesi Siyonist rejim açısından taktiksel bir askeri başarı olsa da psikolojik harp bağlamında yarattığı etkiler hiç de beklendiği gibi olmadı. Sinvar’ın tünellerde güvenli bir şekilde hayatını sürdürürken Gazzelileri ölüme sürüklediğini iddia eden İsrail’in bütün yalanları kendi yayımladığı çatışma videolarıyla ifşa oldu. Bu ağır darbeye rağmen direniş şehitlerinin yerini, İsrail’in soykırımcı işgaline karşı verilen sürekli mücadeleden ortaya çıkan yeni liderler alacağına şüphe yok.
Sinvar’ın kaybının sahadaki yansımaları ise şu ana kadar dramatik bir değişiklik yaratmışa benzemiyor. Filistin direnişi son 30 gün içerisinde 30 adet Merkava tankını imha etmeyi başardığını açıkladı ve birçoğunun videosunu da yayımladı. İsrail kısmi taktiksel başarılar elde etse de hâlâ temel amacını gerçekleştiremedi: Rehineler serbest bırakılamadı, Gazze kontrol altına alınamadı, Hamas ve Filistin direnişi ortadan kaldırılamadı. Bunun yanı sıra İsrail’in Lübnan’a başlattığı saldırılarda Hizbullah, Filistin direnişinin gerilla taktiklerinden farklı olarak bir cephe savaşı veriyor. Cephe savaşının zorluklarına rağmen Hizbullah’ın başarılı savunma savaşı, İsrail’i her gün onlarca yaralı ve ölü askerini açıklamak zorunda bırakıyor. Öbür taraftan İsrail Suriye ve İran’a düzenlediği hava saldırılarıyla askeri saldırganlığını tüm bölgeye yayıyor. ABD’den gelen hava savunma sistemlerinin ardından Siyonizm, bir kez daha emperyalizmin desteğiyle 28 Ekim günü İran’a dönük bir askeri saldırı gerçekleştirdi. İsrail bu saldırıları İran’ın 1 Ekim’deki saldırılarına misilleme olarak gerekçelendirirken, bölgedeki askeri saldırganlığın temel kaynağı ve bir Nazi rejimi olan İsrail’in elbette kendini savunma hakkından bahsedilemez.
Şehit Yahya Sinvar’ın bir kolu koptuğu halde ve muhtemelen öleceğini bilmesine rağmen son nefesinde bile işgalciye karşı direnmekteki kararlılığı dünya halklarına örnek teşkil ediyor. Bunun son örneği Yunanistan’ın Pire liman işçileri tarafından ortaya kondu. Yunanistan’ın en büyük limanının emekçileri, 18 Ekim tarihinde 21 ton askeri mühimmatın işgal ordusuna teslim edilmesini engelleyerek Filistin ile gerçek dayanışmanın nasıl örülmesi gerektiğini tekrar göstermiş oldular. Biz Türkiyeli emekçiler de sınıf kardeşimiz Yunan emekçilerin yolundan giderek, topraklarımızdan soykırıma akan petrol vanalarının kapatılmasını, ticaretin sonlandırılmasını ve İsrail ile bütün ilişkilerin kesilmesini talep etmeliyiz. Bu amaçla işyerlerinden şehir meydanlarına Tek Adam rejimine karşı seferber olmak ana görevimiz olmaya devam ediyor.
Yorumlar kapalıdır.