Yasama yılının açılışı: bir siyasal demokrasi parodisi
30 Temmuz’da tatile giren TBMM’nin yeni yasama yılı, her yıl olduğu gibi 1 Ekim’de açıldı. Siyasiler açılışta bu kez de demokrasi ve halk iradesine yönelik mesajlar verdi. Can Atalay’ın tutukluğunu protesto eden TİP’in katılmadığı oturumda DEM Parti dışındaki tüm partilerin saygılı karşılamasının ardından Meclis’te konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “yeni ve sivil bir anayasa” sözünü yineledi ve “Sözü ve teklifi olan herkesi” yeni anayasa çalışmasına davet etti.
Açılış resepsiyonunda verilen ve Meclis’in halk iradesine dayandığına dair demokrasi güzellemelerinden oluşan söylemlerin hiç kimseyi heyecanlandırmadığını söylemek yanıltıcı olmaz.
Can Atalay, Hatay halkının oylarıyla seçilmiş bir milletvekili olmasına rağmen, genel seçimlerden beri 500 günü aşkın bir süredir anayasaya aykırı olarak hapiste tutulurken, demokrasi söylemleri ne kadar inandırıcı olabilir? Can Atalay’ın tutukluğunun anayasaya aykırı fiili bir durum olduğunu saptayan Anayasa Mahkemesi kararının gereğini yaparak Atalay’ın milletvekili haklarını iade etmek yerine, “Meselenin bundan sonraki kısmı tamamen hukuki süreçlerle ilgilidir. Sonuç almak bakımından Meclis’in bu aşamada yapabileceği bir şey yoktur,” diyecek kadar gerçeği bükebilen bir kimsenin başkanı olduğu bir meclisten demokrasi çıkabilir mi?
Tıpkı Can Atalay gibi Gezi direnişinin günah keçileri yapılmaya çalışılan Osman Kavala ve daha onlarca muhalif aydın hapishanelerde yatarken, sokak röportajlarında özgürlük ve emek taleplerini ifade ettikleri için gençler gözaltına alınırken hangi demokrasiden söz edilebilir?
Selahattin Demirtaş başta olmak üzere her kademeden binlerce Kürt siyasetçi yerleşik devlet politikası sonucunda 4 Kasım 2016’dan bu yana hapisteyken yeni anayasadan özgürlük beklenebilir mi?
Polonez ve MKB işçileri gibi işçi ve emekçiler en demokratik haklarından biri olan sendika hakkını talep ettikleri için işten çıkarılırken veya sendikalarda örgütlenme haklarını güçlükle kullanabilirken yeni Meclis döneminde bir demokrasi şöleni beklenebilir mi? Grev hakkı ile toplantı ve yürüyüş hakkının kullanılmasının neredeyse imkânsız hale getirildiği bir ülkede Meclis’te demokrasi ne kadar tecelli edebilir?
Türkiye’nin en büyük sorunu, ekmek sorunuyla birlikte siyasal demokrasidir. TBMM Başkanı’nın Atalay’ın hukuka aykırı tutukluluğu konusunda yarı mahcup çaresizliğinde görüldüğü gibi, halkın iradesini yansıttığı ve demokrasisinin en büyük sembolü olduğu iddia edilen bu Meclis, ülke yönetiminde belirleyici bir role bile sahip değil. 2016 darbe girişiminin yarattığı elverişli ortamda filizlenen yeni rejim, Cumhurbaşkanlığı ve Tek Adam’ın bünyesinde somutlaşan otoriter bir yürütme gücüne dayanıyor. Temel işlevi ise patronların kârlarını azami düzeye çekebilmek amacıyla işçi ve emekçilerin tüm sosyal ve demokratik kazanımlarını yok etmeye yarayacak olan baskı ve şiddeti sürdürmek. Bu nedenle emekçi halk, inisiyatifi eline alıp siyasal demokrasiyi yeniden tesis etmek amacıyla emekten yana bir anayasa yapacak olan bir kurucu meclis toplamadıkça, yasama yılı açılışında olduğu gibi bir siyasal demokrasi parodisinden başka bir sonuç elde etmek mümkün değil.
Yorumlar kapalıdır.