İktidar ve patronlar maaşlarımızın düşmesini isterken işçiler ne yapabilir?

Yakın zamanın iki meşhur sözü var. Biri “Asgari ücret artışı enflasyona sebep oluyor” derken diğeri “Geçinemiyoruz” diyor. Aşağıdaki grafik, TÜİK’in gelir dağılımı istatistiğinden hareketle hazırlandı.[1] Bu grafikte Türkiye’nin en zengin yüzde 5’inin toplumsal servetten aldığı pay ile en yoksul yüzde 50’nin toplumsal servetten aldığı payın 2006-2023 yıllarındaki değişimini gösteriyor.

Bu tablodan çıkan ilk ders şu: “Asgari ücret arttıkça enflasyon artar sözü” bir yalan, çünkü tabloda gördüğümüz üzere asgari ücrete yılda iki zammın yapıldığı dönemlerde en yoksul yüzde 50’nin toplam gelirden aldığı pay ciddi şekilde gerileyerek 2022 yılında ilk kez en zengin yüzde 5’in toplam gelirinin altına düştü. Gelir artışı enflasyona sebep oluyorsa sorunu asgari ücret artışında değil, en tepedekilerin aşırı zenginleşmesinde-semirmesinde görmek gerekiyor! Çünkü bu en zengin yüzde 5’in içerisinde yer alan bir kişinin ortama geliri, ülkenin yarısının içerisinde yer alan 9 milyon kişinin toplam gelirine denk! Konudan sapmayalım ama demokrasi ve eşitsizlikten bahsedeceksek de, işe ortalama bir zenginin 9 milyon kişilik gelire sahip olmasındaki adaletsizlikle başlamamız gerekmez mi? Neyse, bu noktaya başka bir yazıda döneriz.

İkinci ders ise şu: Zenginin toplumsal servetten aldığı pay ile yoksulun toplumsal servetten aldığı pay hiçbir koşulda beraber artıp azalmıyor. Yoksul yoksullaştıkça zengin zenginleşiyor! Hükümet ve patronlar daha da zengin olmak için maaşımızın düşmesini istiyor.

Mehmet Şimşek’in enflasyonla mücadele programının özü işte bu. Zorlu bir 2025 yılı bizi beklerken, hükümetin stratejisi, yoksuldan alıp zengine vermek. Asgari ücret zammının gerçek enflasyonun bir hayli altında kalacağı şimdiden kesinleşti. Hükümet emeklilik sisteminde değişiklikler yaparak yoksulu daha yoksul hale getirme planlarını yayınladı. O da yetmedi, sendika ve toplu sözleşmenin olduğu yerlerde de patronlara “Enflasyonla mücadele programımıza zarar vermeyin” mesajını verip yanlarında olduklarını açıkça gösterdiler.

Yapılması gereken şey net: Sendikaların bir araya gelip bir mücadele programı hazırlayarak, konfederasyon ve sendika ayrımı yapmaksızın ve hatta sendikasız işçileri ve emeklileri de kapsayan birleşik bir mücadele hattı kurmaları gerekiyor. Biz yoksullaşırken patronlar nasıl zenginleşiyor? Onlara vergi afları gelirken emekçiler her yıl yeni bir vergi dilimine daha girerek daha çok vergi ödüyor. Kıdem tazminatı tavanı ile onlarca yıllık emek patrona bırakılıyor. Sosyal güvenlik fonları emekçiler için kullanılmazken patronlara açılıyor. İşte bu üç temel sorunu gündeme alıp işçi sınıfının yoksullaşmasını sonlandıracak bir mücadelenin çağrısı, Türkiye’de kötüye giden her şeyi tersine çevirebilir.

Bunun için üye bulunduğumuz sendikalara, şubelere, meslek örgütlerine basınç yapmamız gerekirken Türkiye sosyalist hareketinin bir numaralı gündeminin de bu gündem olması hayati bir öneme sahip olmayı sürdürüyor.


[1] TÜİK’in ilgili verileri için: https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Gelir-Dagilimi-Istatistikleri-2023-53840

2024 istatistiklerinin 27 Aralık gününde yayımlanmasını bekliyoruz.

Yorumlar kapalıdır.