Yüzde 20 kemer gevşetirken yüzde 80 kemer sıkıyor
Asgari ücret ve bütçe görüşmeleri yaklaşırken iki büyük yalan sıklıkla dillendiriliyor: 1) EYT belimizi büktü, bütçede kara bir delik oluşturuyor. 2) Ücretler artarsa enflasyon fırlar. Hedeflediğimiz enflasyon için ücretleri baskılamalıyız.
Bu iki palavranın ekonomi yönetimi tarafında sürekli dillendirilmesinin nedeni iktisadi değil tamamen ideolojik ve politiktir. Ekonomide karşılığı olmayan bu söylem, yıllık geliri en yüksek yüzde 20’lik dilimde bulunanların tüketimini kısmamak için hiçbir önlem almayıp geri kalan yüzde 80’e fatura keserek enflasyon ile sözde mücadeleye kılıf uyduruyor. Oysaki bu yüzde 20, ülkedeki tüm gelirin neredeyse yarısına el koyuyor. Elbette yüzde 20 de kendi içinde ayrışıyor. En zengin yüzde 5, tüm gelirin çeyreğine (yüzde 25) sahip.
En tepede çok fazla tüketim gerçekleşiyor. Gayrimenkul ve otomobil gibi emtia başta olmak üzere dayanıklı tüketim mallarının ithalatı ve ülke içi satışları çok yüksek seviyelere çıkmış durumda. Ekim ayına ait verilere göre yatırım malı ithalatı yüzde 9,2 gerilerken tüketim malı ithalatı yüzde 7,9 artmış.
Hal böyle iken servet vergisi ya da artan oranlı ek vergiler yerine faiz yükselterek geri kalan yüzde 80’e kemer sıktırma politikası güdülüyor. Faiz yükseltmek, en çok gelire sahip grubun tüketimine en ufak bir etki yapmıyor. Elbette iş bilmemezlik değil bu, bilinçli bir saldırı. Hem de IMF gözetiminde ve denetiminde bir saldırı. Servet vergisi acilen getirilmelidir. Ama yetmez; yap-işlet-devret yöntemiyle hazineden belirli gruplara para akıtılmasına son verilsin, bu yapıların gelirleri hazineye bağlansın. Alın size kaynak!
Bütçede bir açık varsa o da kendi yarattıkları açıktır. EYT yük oluyor deseler de yıllar içinde bütçeden Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) aktarılan kaynak oranında azalma görülüyor. 2020 yılında bütçenin yüzde 20,4’ü SGK’ya aktarılırken (tüm GSYH’nin yüzde 4,9’u) 2023’te bütçenin yüzde 13,4’ü aktarılmış (tüm GSYH’nin yüzde 3,3’ü). 2025 bütçesine göre SGK’ya aktarılacak oran ise yüzde 11,4. Kamusal emekliliğin parça parça yok edilişinin bir başka göstergesi bu. Bunun dışında bu sayılar EYT ve diğer emeklilerin bütçede bir delik yaratmadığını, en düşük emekli maaşının asgari ücret seviyesine çekilmesi durumda bile bütçede herhangi bir yük olmayacağını bize anlatıyor.
SGK üzerinde bir kara delik varsa o da sağlığın özelleştirilmesinin bir sonucu olarak insan hayatı üzerinden SGK’nın nasıl soyulduğunun ortaya döküldüğü şu günlerde, aktarım kayışı olan özel hastanelerdir. Bu hastanelerin tazminatsız derhal kamulaştırılması gerekmektedir. Milyarlarca liralık SGK vurgununu görmeyip “Emekliler bütçede yük oluyor” demek de yine iktisadi değil ideolojik ve politiktir.
Ne emekliler bütçe için bir yüktür ne de ücretlere yapılacak bir zam enflasyona yol açar. Bütçedeki kara delik, sermayenin işçilerin aleyhine açtığı deliktir. Her adımımızdan vergi alındığı halde bütçe açık veriyorsa sermaye elbette bu durumun müsebbibidir. Bu kapsamda bilinçli bir program uygulanmakta. Bu saldırı gemisinin sahibi IMF, işletmecisi hükümet, dümeninde ise Bakan Şimşek var. Peki buna karşı işçi sınıfının kendi programıyla sahneye çıkma zamanı gelmedi mi?
Yorumlar kapalıdır.