Günleri yarını bekleyerek geçirmemek için…

Güncel gerçek enflasyona bakıldığında (ki bu TÜİK’in açıkladığı enflasyon olmuyor tabii ki) ücretlere yapılan zamların değersizliği insanın yüzüne acı bir tokat atıyor. Yoksulluğa mahkûm, açlık sınırının altında olan yaşamlarda artış devam ediyor ve gittikçe daha kötü bir tablo karşımıza çıkıyor.

Açlık sınırının yarısı kadar maaş alan emeklilerden, açlık sınırı ile yarışan asgari ücretlilerden, borçla hayatını idame ettirmeye çalışan insanlardan bu hayatı keyifle yaşaması bekleniyor.

Sabah güneş doğmadan yollara düşen ve akşam güneş battıktan sonra işten çıkan bu insanların yaşamayı istemesi bekleniyor. Günlerini güzel, keyifli ve mutlu geçirebileceklerinin düşünülmesi biraz garip geliyor.

Maddi durum, ekonomik koşulların yarattığı buhran ve umutsuzluk doğal olarak insanların yaşamlarında psikolojik sorunların doğmasını tetikliyor. Elbette toplumda yaşanan her şeyi buraya bağlayamayız. Depresyon ilaçlarındaki kullanımın bu kadar arttığı şu süreçlerde bu etkenin psikolojik durumlar için temel yapıtaşı olduğu gerçeğini de göz ardı edemeyiz.

Zaten hayat mücadelesinde zorluklar yaşayan, ev içinde çeşitli bakım yükleri olan –belki evinde bakıma muhtaç hastası, yaşlısı olan insanlar- bu koşullar için bir destek göremiyor ve bu buhran karşısında depresif bir hayata sürükleniyor.

Bu psikolojik durumu ilişkilerine, arkadaşlıklarına, ailesine ve bütün yaşantısına yansıtıyor. Aile içerisinde yaşadığı maddi ve manevi baskıyı kaldıramaz duruma geliyor. Ve domino taşı misali önüne geleni yıkıyor. İnsanlarla tartışıyor, yüzünde somurtkanlık eksik olmuyor. Çoğaltılacak ve yazılacak çok fazla psikolojik etki gözlemleyebiliriz. Sorunları fark ettiğinde, çözüme yönelmek istediğinde ise bu sefer farklı zorluklarla karşılaşıyor.

Maddi sorun yaşayan işçinin psikiyatrik ve/veya psikolojik desteğe ulaşabilmesi veya bunu sürdürebilmesi de gerçekçi görülmüyor. Devlet hastaneleri mevcut yoğunlukları, randevu sistemi ve ayırabildikleri zaman göz önüne alındığında, kişiye özel tedavi gerektirecek ve belki de uzun bir dönem sürecek bir tedavi süreci için güven vermiyor ve sürdürülebilir gelmiyor. Özel sağlık sistemi içinde bu tedaviyi almak ise maddi açıdan emekçiler için oldukça zorlayıcı ve ulaşılabilir değil. Bunu yapmaya çalışsa bile ya yemeğinden kesmesi ya da borcunu artırması gerekiyor.

Peki ne yapmalıyız? Öncelikle psikolojik sağlığımızın, hem onu etkileyen hem de tedavi edebilecek koşullar açısından değerlendirdiğimizde, ekonomik ve politik bir mevzu olduğunu görmemiz gerekiyor. Ve kişisel ruh sağlığımızın bu koşullara karşı verdiğimiz mücadeleyle yani toplumsal olanla ne kadar ilişkili olduğunu anlamalıyız.

Hayatımızı insanca yaşama seviyesine çıkaracak maaşlar için,

Hastanelerde doğru ve yeterli bir sağlık hizmetine ulaşabilmek için,

Yaşadığımız her güne lanet etmemek için,

Günleri yarını bekleyerek geçirmemek için,

Örgütlü mücadeleye sarılmalıyız. Birleşik ve örgütlü olduğumuzda, karşımıza çıkabilecek bütün zorlukları aşabilme kabiliyetine sahibiz.

Yorumlar kapalıdır.