Öcalan açılımında ikinci perde

DEM Parti heyeti Öcalan ile ikinci görüşmesini yaptı. İmralı’da dört saat sürdüğü açıklanan görüşmeden beklenen tarihi açıklama çıkmadı. Bununla birlikte sürecin, beklentilere uygun olarak, olumlu ilerlediği tekraren ifade edildi. Önümüzdeki süreçte de aksi beklenmemeli. Ortada bir yol haritası var. Bahçeli’nin çağrısı öncesi Öcalan ile süreç İmralı’da olgunlaştırılmış olmalı. Şu anki süreç tüm tarafların onayının alınması, toplumun sindirmesinin sağlanması ve meselenin adının koyulması olarak görülmeli. Kuşkusuz bu, sürecin itirazsız, engelsiz ilerlediği anlamına gelmiyor.

Kim aslında ne istiyor? 

Öcalan açılımında MHP-AKP’nin başını çektiği iktidar bloku hedefini Türkiye Yüzyılı sloganıyla “Terörsüz Türkiye” olarak ifade ediyor. Örgütün silah bırakması ve kendini lağvetmesi ana hedef olarak ortaya konuyor. İktidar sözcüleri bu çerçevede kesinlikle çözüm süreci benzeri bir durumun söz konusu olmadığını, terörle ve teröristle asla bir pazarlık olmayacağını söylüyor. Bu haliyle ortaya çıkan fotoğraf, muhatap dahi alınmayan örgüte Öcalan üzerinden teslim ol çağrısı yapılması ve örgütün Öcalan’ın çağrısına binaen tek taraflı olarak kendini feshetmesi olarak şekilleniyor.

Bu tabloya göre eğer örgüt Öcalan’ın çağrısına rağmen kendini feshetmez ise belli ki Kürtler nezdinde hiçbir politik meşruiyetinin kalmadığı bir konuma sürüklenmesi ve büyük bir siyasal parçalanma yaşaması hesap ediliyor. Örgüt ve Öcalan iki zıt stratejik konuma düşerse ikisinin birden politik meşruiyetini devam ettirmesi mümkün olamaz.

Belli ki Öcalan PKK’nin misyonunu tamamladığını, örgütün kendini lağvederek yeni paradigmaya uygun olarak “dönüşmesi” gerektiği çağrısını yapacak. Şu ana kadarki gelişmeler bunu gösteriyor. Aslında bu, Öcalan’ın 25 yıllık politik dönüşüm sürecinin bir sonucu sayılmalı. Öcalan “ayrılıkçı” programdan ideolojik-politik olarak çoktan kopmuş, teorik-politik olarak mevcut olanın demokratikleştirilmesi çizgisine çoktan gelmişti. Devlet Bahçeli’nin çağrısı ve “konjonktür” bu çizginin karşılık bulmasına imkân sağlamış görünüyor. Başta Selahattin Demirtaş olmak üzere Kürt siyasal aktörlerinin de Öcalan’ın çizgisini desteklemesi Kandil’in İmralı’ya karşıt bir tutum almasını zorlaştıracaktır.

“Konu” olarak Kürtler!

DEM Parti heyeti birinci İmralı ziyareti sonrası başta MHP-AKP olmak üzere mecliste -İYİP dışında- CHP dahil tüm partilerle görüşmüştü. Şu ana kadar sağ-milliyetçi yelpazede yer alan İYİP ve Zafer gibi birkaç parti dışında süreci kategorik olarak reddeden herhangi bir parti olmadı. MHP dışında AKP, CHP dahil diğer tüm partilerin ihtiyatlı bir yaklaşım içinde olduğu gözleniyor. Bu ihtiyatlı yaklaşıma DEM Parti dahi dahil edilebilir.

MHP ise hem hasta-yaşlı mahkûmlar için af çağrısı çıkışıyla hem kayyum politikasını önleyecek yasal düzenleme çağrısıyla hem de Öcalan’ın rolüne ve konumuna dair yaklaşımıyla sürecin tam anlamıyla ana sahiplenicisi ve yönlendiricisi durumunda görünüyor.

Birinci görüşmenin temel çıktısı Öcalan’ın süreci sahiplendiğinin netleşmesiydi. Devlet Bahçeli birinci İmralı görüşmesi sonrası Öcalan’ın tutumunu memnuniyetle karşıladığını ifade etmişti. İkinci görüşmenin çıktısı Erdoğan’ın “adamın kendisi dahi dışarı çıkmak istemiyor” ifadesinde karşılığını bulabilir. Belli ki iktidar bloku anayasa değişikliğini ve olası bir erken seçimi merkezine alacak sürecin bir yol kazasına uğramasını istemiyor.

Oysa sürecin en büyük engeli, kesintisiz devam eden kayyum/OHAL politikaları ve ona hayat veren Tek Adam rejimi olmaya devam ediyor. Kapanmayan Gezi davaları, İstanbul Barosu’na yönelik soruşturma ve tutuklamalar, siyasi partilere yönelik gözaltı ve baskılar gibi antidemokratik uygulamalar sürerken Türkiye’nin en önemli siyasal-toplumsal sorunu siyasal demokrasi olmaksızın nasıl çözülecek? “Konu” deyince sorun biter mi?

Yorumlar kapalıdır.