Gazze ve Lübnan cepheleri: Netanyahu’nun hedeflerinden uzak oluşu
Filistinlilerin tarihsel haklarına kavuşma mücadelesinin parçası olarak başlattığı El Aksa Tufanı’nın etkileri dünya sınıflar mücadelesinin merkezinde olmaya devam ediyor. Emperyalizmin ön karakolu İsrail’in bu operasyona karşı başlattığı soykırım da ne yazık ki sürüyor. 400 günü aşan soykırım boyunca Gazze’de 45 bine yakın Filistinli katledilirken 105 bini yaralandı. Enkaz altında binlerce cenaze olduğu tahmin edildiğinden halen tam ölü sayısı bilinmiyor ve altyapının (kanalizasyon, hastaneler vb.) neredeyse tamamen imha edilmesi sebebiyle salgın hastalıklar özellikle Gazzeli çocuklar için büyük bir tehlike oluşturuyor. Gazze’nin yanı sıra Batı Şeria’da da saldırganlığını sürdüren Siyonist rejim, Lübnan’a başlattığı saldırılarda 4 bine yakın Lübnanlıyı katletti, 1 milyonun üstünde Lübnanlıyı ise yerinden etti.
İşgal devleti, başta Filistin olmak üzere bölgemizde yarattığı yıkım ve soykırıma rağmen bir yılı aşkın süredir askeri ve politik hedeflerine ulaşamıyor. Netanyahu, Gazze’ye yönelik saldırıları başlattığında üç hedef sıralamıştı: Hamas’ı yok etmek, Gazze’yi kontrol altına almak ve rehineleri geri almak. Fakat geçtiğimiz ay boyunca Gazze’de direniş güçleri işgal ordusuna saldırılarını sürdürmeyi başardı ve esirler halen Hamas’ın elinde. Siyonist rejim özellikle Gazze Şeridi’nin kuzeyine yönelik korkunç saldırılar gerçekleştirse de Filistin direnişini kırmayı başaramadı. İşgal devletinin bakanı 7 Ekim’den bu yana 22 bini aşkın işgal askerinin yaralandığını açıkladı. Rezerv askerleri sürekli bir şekilde cepheye gönderildiği için artık orduya kayıt olanların sayısı çok azaldı ve bu durumu değiştirmeleri oldukça güç gözüküyor. Askeri anlamda kuralsız bir savaş sürdürmelerine ve soykırım pratiğine karşın, bu metotların hiçbiri Filistin halkının yenilgisini getirmedi. Bunun yanında Siyonist rejimin krizi de sürekliliğini koruyor. Kasım ayının başında Savunma Bakanı Gallant’ın görevden alınması bu durumun en yakın örneği. Netanyahu’nun Gallant’ı görevden alma sebepleri dikkate değer. Netanyahu’dan farklı olarak Gallant, karada işgal ordusunun daha fazla ilerleyemeyeceğini ve rehineler için Hamas ile anlaşılması gerektiğini düşünüyor. İçerideki sıkışmışlığının yanında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ve Gallant hakkında tutuklama kararı çıkarması ve birçok Avrupa ülkesinin bunu uygulayacağını beyan etmesi Siyonizmin uluslararası alanda izole edilmesi bakımından önemli bir diğer gelişme.
Bütün müzakerelerin tıkandığı ve Trump’ın ABD seçimlerini kazanmasıyla İsrail’in saldırganlığının daha da yükseleceği beklenirken, Biden yönetiminin İsrail’e silah sevkiyatını durdurma tehdidinin de etkisiyle Lübnan’da ateşkes gerçekleşti. 27 Kasım tarihinde başlayan ateşkes, İsrail’in askeri hedeflerine Lübnan cephesinde de ulaşamadığını gösteren bir gelişme olmakla birlikte bazı geri yanları mevcut. Ateşkesin ana sebebini bizzat Netanyahu’nun sözleri açıklıyor: “Ordu yıpranmış durumda, rehabilite edilmesi ve yeniden silahlandırılması gerekiyor ve silahlarının çoğunu ve mühimmat stokunun büyük bir kısmını kaybetti.” İsrail, hava savunması olmayan bir ülkede, bir kez daha havadan yoğun sivil yerleşim yerlerini bombalayarak ciddi bir ilerleme kaydedemedi. Hizbullah ciddi anlamda hasar görse de İsrail’i Lübnan topraklarından püskürttü. Ateşkesin en büyük geriliği ise Gazze cephesi ile Lübnan cephesini ayırmış olması. Bu bağlamda kesin olan tek şey, Hizbullah’la yapılan ateşkesin çelişkilerin hiçbirini çözmediği ve İsrail’in stratejik çelişkilerine kalıcı bir yanıt sunmadığıdır. Bu sebeplerle de, gerçekleşen ateşkesin geçici bir ateşkesten öteye geçmesi oldukça zor gözüküyor.
Yorumlar kapalıdır.