Batı Şeria’da tırmanan şiddet: IOF operasyonları ve yerleşimci saldırganlığı, krizi derinleştiriyor

Batı Şeria’da şu anda şiddet olaylarında önemli ve endişe verici bir artış yaşanıyor; Siyonist işgal güçlerinin Filistinli topluluklara yönelik askeri operasyonları yoğunlaşıyor. İsrail İşgal Güçleri (IOF) Nablus, Cenin, Tulkarim ve Tubas gibi büyük şehirlerde geniş çaplı saldırılar düzenleyerek yaygın yıkıma, toplu tutuklamalara ve büyüyen bir insani krize yol açtı. Saldırganlıktaki bu artış, işgalin askeri stratejisinde ve iç siyasi gerginliklerde değişikliklere yol açan son Gazze ateşkesinin ardından geldi. Filistin Sağlık Bakanlığı’na göre IOF 2025 yılının başından bu yana Batı Şeria’da en az 70 Filistinliyi öldürdü.

Uzun bir direniş geçmişine sahip olan Cenin’deki mülteci kampı, işgal ordusunun saldırılarının öncelikli hedefi haline geldi. 2 Şubat 2025’te IOF kampa geniş çaplı bir baskın düzenleyerek insansız hava araçları, helikopterler ve zırhlı buldozerlerle altyapıyı ve sivillerin evlerini yıktı; tek bir operasyonda en az 20 bina yıkıldı ve onlarca aile yerinden edildi. Birkaç saat süren saldırı çok sayıda can kaybına yol açtı ve kamptaki tıbbi tesisler kullanılamaz hale geldi. İlk olarak Nakba sırasında yerlerinden edilen mülteciler için 1953 yılında kurulan Cenin kampı, yıllar boyunca defalarca işgal güçlerinin askeri operasyonlarına maruz kaldı ancak mevcut saldırının ölçeği daha önce hiç görülmedi.

Benzer şekilde Nablus, Tulkarim ve Tubas’ta da işgal güçleri operasyonlarını yoğunlaştırdı. Askeri kontrol noktaları sıkılaştırılarak Filistinlilerin hareketleri kısıtlanırken, gece baskınları ve toplu tutuklamalar günlük bir olay haline geldi. Aktivistleri, öğrencileri ve çocukları hedef alan işgal askerleri, yılın başından bu yana 2.000’den fazla Filistinliyi gözaltına aldı. Gözaltına alınanların çoğu idari gözetim altında tutuluyor, yani suçlama ya da yargılama olmaksızın hapsediliyor.

Peki neden özellikle bu şehirler? Nablus, Cenin, Tulkarim ve Tubas, Filistin direnişinde her zaman tarihi ve stratejik bir öneme sahip oldu. Bu şehirler uzun zamandır işgale karşı örgütlü direnişin merkezleri oldu ve çok sayıda grup bu bölgelerde faaliyet gösterdi. Özellikle Cenin ve Nablus, işgal ordusunun saldırılarına karşı koymada önemli bir rol oynayan güçlü silahlı direniş grupları ağlarına sahip. Tulkarim ve Tubas da Siyonist yerleşimlere yakınlıkları ve Filistin ayaklanmalarındaki tarihsel rolleri nedeniyle kilit yerler. Bu bölgelerin yoğun mülteci kampları ve ulaşılması zor arazilerden oluşan coğrafyası, işgal güçlerinin kontrolünü zorlaştırıyor ve bu da direniş ağlarını dağıtmayı ve yerel muhalefeti bastırmayı amaçlayan büyük ölçekli operasyonların tekrarlanmasına yol açıyor.

Askeri baskılara paralel olarak, Siyonist yerleşimciler Filistinli topluluklara yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. IOF koruması ile desteklenen bu silahlı yerleşimciler köyleri bastı, Filistinlilerin evlerini, araçlarını ve zeytinliklerini yaktı ve sivillere saldırdı. Birleşmiş Milletler’e göre, Ekim 2023 ile Mayıs 2024 arasında Filistinlilere yönelik 800’den fazla yerleşimci saldırısı belgelendi. Bu saldırıların sıklığı ve vahşeti son haftalarda ciddi bir şekilde arttı ve tüm aileler evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Yerleşimci şiddetindeki artış, işgal hükümeti içindeki siyasi dinamiklerle bağlantılı. Aşırı sağcı bir milliyetçi olan Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Gazze ateşkesinin ardından Netanyahu’nun zayıflayan konumundan faydalanarak Batı Şeria’nın ilhak edilmesi için bastırıyor. Smotrich ve diğer sağcı yetkililer işgal altındaki topraklar üzerinde tam bir Siyonist egemenliği savunuyor ve Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme olasılığını reddediyor. Bu siyasi baskılar hem IOF’yi hem de yerleşimcileri Filistinli topluluklara yönelik saldırgan eylemlerini hızlandırmaları için cesaretlendirdi.

Bu operasyonların insani etkisi felaket düzeyinde. Etkilenen bölgelerdeki aileler ciddi gıda, su ve tıbbi malzeme sıkıntısı çekmekteler. Altyapı tahribatı temel hizmetlere erişimi neredeyse imkânsız hale getirdi. Cenin, Nablus ve Tulkarim’deki hastaneler, işgalcilerin tıbbi yardımlara getirdiği kısıtlamalar nedeniyle, artan yaralı sayısını tedavi etmekte zorlanıyor.

Filistin Yönetimi, işgalle güvenlik koordinasyonundaki rolü nedeniyle giderek artan eleştirilere maruz kalıyor. Birçok Filistinli, Filistinli sivilleri IOF saldırganlığından ve yerleşimci şiddetinden korumadaki başarısızlığı nedeniyle Filistin Yönetimi’ni işgalin suç ortağı olarak görüyor. Filistin Yönetimi’ne yönelik hayal kırıklığı, özellikle genç nesil arasında silahlı direnişe yönelik artan desteği körüklemekte.

İşgal ordusunun son dönemde odağını Gazze’den Batı Şeria’ya kaydırması, işgalin uzun vadeli hedeflerine ilişkin kritik soruları gündeme getiriyor. Bu yoğunlaştırılmış saldırıların zamanlaması, Netanyahu hükümeti iç istikrarsızlıkla boğuşurken Batı Şeria’daki Filistin direnişini zayıflatmaya yönelik stratejik bir girişim olduğunu göstermekte.

Batı Şeria’da şiddetin tırmanması münferit bir olay değil, onlarca yıldır devam eden sistematik baskı ve işgalin bir devamıdır. Askeri baskınlar, yerleşimci saldırıları ve aşırı sağcı Siyonist yetkililerin siyasi manevralarının birleşimi, Filistinli siviller için yıkıcı sonuçları olan patlamalı bir durum yaratmıştır. Acil uluslararası eylemlilikler olmaksızın Filistin halkının çektiği acılar daha da derinleşmeye devam edecektir. Filistinlilerin evlerinin yıkılması, toplu tutuklamalar ve devam eden insani kriz, Filistinlilerin direncini kırmaya ve kendi kaderlerini tayin etme isteklerini bastırmaya yönelik daha geniş çaplı bir çabanın parçasıdır. Filistin halkı işgale son verilmesini, mültecilerin geri dönüş hakkının tanınmasını ve nehirden denize tek bir Filistin devletinin kurulmasını talep etmeye devam ediyor.

Yorumlar kapalıdır.