Suriye’de “geçiş süreci” ve çelişkileri
Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinin ardından yaklaşık iki ay sonra politik “geçiş süreci”ne ilişkin ilk önemli ve belirleyici kararlar alındı. 29 Ocak günü HTŞ yönetiminin diğer silahlı grupların liderleriyle yaptığı toplantıda Ahmet El Şara (Colani) “geçici dönemin” cumhurbaşkanı ilan edildi. Toplantıda aynı zamanda Şara’ya yeni anayasa oluşturulana dek faaliyet gösterecek geçici yasama konseyi kurma yetkisi verildi. Toplantının ardından yaptığı açıklamada Şara Ulusal Diyalog Konferansı için hazırlık komitesinin kısa süre içinde duyurulacağını açıkladı. Şara’ya göre farklı politik ve toplumsal kesimleri içerecek bu Konferans, geçiş sürecinin referansı olacak bir anayasal belge hazırlamakla sorumlu olacak.
Şara yönetiminin çizdiği bu çerçevenin en kritik yönü “geçiş süreci”nin ne kadar devam edeceğine ilişkin bir takvim verilmemesi. Geçici hükümetin başbakanı olan Muhammed El Beşir, hükümetin görev süresinin 1 Mart 2025’te sonlanacağını açıklamıştı. Sonraki günlerde Şara, ilk genel seçimlerin yapılması için gereken sürenin dört yılı bulabileceğini söylemişti. Tepki çeken bu demecin ardından yeni yönetimden takvime ilişkin yeni bir açıklama gelmedi.
Bir diğer kritik boyut ise Ulusal Diyalog Konferansı’nın bileşimine ve yetkilerine ilişkin olacak. Bu süreç geçici yönetimin iddia ettiği gibi dinsel ve ulusal azınlıklar başta olmak üzere farklı toplumsal ve politik kesimleri kapsayacak mı? Konferans Şara yönetimi için bir “danışma organı” niteliğinde mi yoksa geçici anayasal belgenin hazırlanmasında yetkili, “kurucu” bir rolü mü olacak?
Demokratik hakların garanti altına alındığı bir politik rejim ancak emekçi halkın aktif katılımıyla hayat bulacak bir egemen Kurucu Meclis’in kurulmasıyla gerçekleşebilir. Kurucu Meclis’in kurulması ise teknik değil bir politik sorundur. Dolayısıyla, Şara yönetimi politik manevralarla ve süreci zamana yayarak iktidarını konsolide etmek, kapitalist devleti politik kurumlarıyla yeniden inşa etmek ve emekçi halkın siyasi bir özne olarak sürece katılmasını engellemek için elindeki tüm imkânları kullanacaktır. Bu doğrultuda ne kadar başarılı olacağı ise politik mücadelenin konusu olacak.
“Silahlı bir grup insan”
Engels devleti “silahlı bir grup insan” tanımıyla formüle etmişti. Ordu ve polis gücüyle şiddet tekelini elinde bulundurması kapitalist devletin varlığını sürdürebilmesi için belirleyicidir. Esad rejimi yıkılırken ordunun ve güvenlik güçlerinin de yok olması Suriye’deki devrimci sürecin ayırt edici özelliklerinden birisi oldu. İktidarı ele geçirmesinin ardından HTŞ yönetimi de kapitalist devletin asli unsuru olarak bu şiddet tekelini hızla yeniden inşa etmeye odaklandı. Dolayısıyla, söz konusu olan halkın “huzur ve güvenliği”ni sağlamak değil nihai hedef olarak halkın silahsızlandırılmasıdır. Bu bağlamda, yukarıda andığımız 29 Ocak tarihli toplantıda alınan bir diğer önemli karar, HTŞ de dahil olmak üzere Suriye’de faaliyet gösteren tüm özerk silahlı grupların tasfiye edildiğini duyurmak oldu. Bunun gerçekleşmesi durumunda, Şara yönetimi iktidarını konsolide etmek yönünde hayati bir adım atmış olacak.
Bununla birlikte, şüphesiz böyle bir kararın alınması, hayata geçirilebilmesinden çok daha kolay. Bu doğrultuda Şara yönetiminin önünde devasa sınamalar bulunuyor. Bir tarafta, HTŞ ve müttefikleriyle ne ideolojik ne de örgütsel bağlantısı bulunan Güney Cephesi birlikleri bulunuyor. Dahası, güneyde başta Dürziler olmak üzere, haklarının garanti alınacağına ikna olmadan silahlarını teslim etmeyeceğini açıklamış azınlık halklar bulunuyor. Suriye Demokratik Güçleri’yle (SDG) süren müzakereler ise taşıdığı uluslararası boyutla çok daha çetrefilli bir nitelik taşıyor. Bunun için Şara yönetimi bir yandan Kürt halkını ve temsilcilerini ikna etmeye, diğer yandan SDG ile olası bir anlaşmada ABD ve Türkiye yönetimlerinin de onayını almaya çalışmakla yüzleşecek. Bununla ilişkili bir diğer başlık ise, Türkiye himayesindeki Suriye Milli Ordusu (SMO). SMO’nun lağvedilmesi de SDG ile sürecin nasıl ilerleyeceğine bağlı olacak.
HTŞ’nin programı ve Suriye halkının acil ihtiyaçları
Artık tasfiye edildiği duyurulan HTŞ’nin politik yeniden inşa planıyla birlikte ekonomiye ve dış politikaya ilişkin programlarının toplamı Suriye’de kapitalist devletin yeniden inşasını garanti altına almak ve bu devletin yönetiminde kalıcı bir egemenlik sağlamak. HTŞ yönetiminin bu programı en iyi ihtimalle Suriye’nin Batı emperyalizminin ve bölge ülkelerinin bir yarısömürgesi olmasıyla sonuçlanacaktır. Oysa “özgürlük ve haysiyet” talebiyle Esad rejiminin yıkılması için çok ağır bedeller ödemiş Suriye halkının acil ihtiyaçları çok daha farklı bir programı gerekli kılıyor. Demokratik hakların garanti altına alındığı ve eski rejimin katliamlarının, suçlarının yargılandığı, cezalandırıldığı bir politik sürecin yanı sıra ekonomik kaynakların hızla ağır bir sefalet içinde bulunan halkın ihtiyaçları için kullanılması gerekiyor. Bu ise yeni özelleştirmeler ve “dış yatırımları” cezbetmekle değil, Esad oligarşisiyle ilişkili sermayeyi tazminatsız kamulaştırmak, kamu borcunu ve dış borcu ödemeyi durdurmakla başlayabilir. Ülkedeki istisnasız tüm yabancı askeri güçlerin ülkeyi derhal terk etmesini savunmayı gerektirir. Bu devasa ve zorlu görevler ise her şeyden önce Suriye halkının bu talepler doğrultusunda seferber olmasıyla, tıpkı devrimin başlangıcında olduğu gibi halkın yerel komitelerinin yeniden yaygınlaşmasıyla ve hakiki Suriye solunun bir politik seçenek olarak inşa edilmesiyle mümkün olabilir.
Yorumlar kapalıdır.