2026-2028 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Plan 7 Eylül tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Orta Vadeli Plan’lar biz emekçilerin hayatını doğrudan etkiliyor. Burjuvaziye altın tepside sunulan bir önceki OVP’de asgari ücrete ara zammın kaldırılacağı ifade edilmiş, ücret zamlarının gerçekleşen değil, beklenen enflasyon oranında yapılmak istendiği söylenmişti.
Emekçiler tarafından “Sefaleti Yaygınlaştırma Programı” olarak okunabilecek olan yeni planda ise beklenti daha karanlık. 2025 yılı için büyüme hedefi 0,7 puan aşağı inip yüzde 3,3 olurken enflasyon hedefi de yüzde 11 artıp yüzde 28,5 oldu. 2026 için olan yüzde 9,7’lik enflasyon tahmini yüzde 16’ya yükseldi.
Emekliliği tarihe gömme hedefi de yeniden heybeden çıkarıldı. Daha önce emekçilerin sistemden çıkarak istemediklerini açıkça gösterdikleri Bireysel Emeklilik Sistemi, Otomatik BES ile yeniden önümüze koyuldu.
Bir önceki OVP’de emekçinin alım gücüne açık bir saldırı varken (asgari ücrete ara zammın tasfiye edilip, ücret artışlarının ülke genelinde tartışmalı TÜİK enflasyonunun dahi altında hedeflenmesi), yayımlanan OVP bu saldırıların daha karanlık bir tabloda sürdürülmek istendiğini ifade ediyor. Üstüne üstlük Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na bağlı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin OVP’de yer alan özelleştirme planının köprü ve otoyolların satışına dair olmadığını ifade etmek için yayımladığı bildiride dahi köprü ve otoyollardan işletme hakkı devirleri vesilesiyle özelleştirme geliri hedeflendiği kabullenildi.
Krizin iki yüzü
OVP bir krizin içerisinde olduğumuzu kabul ediyor. Peki, bu krizi aynı şekilde mi yaşıyoruz?
2025 yılının başında Türkiye’de otomotiv pazarının yüzde 14’e yakın daraldığı ifade ediliyordu. Buna rağmen toplam satışlardaki lüks araçların payı 7,3 puan artarak yüzde 18’e dayanmış; Mercedes, BMW ve Audi gibi araçların satışında patlama olmuştu. Eylül ayına gelindiğinde ise (10Haber’in yayımladığı bir habere göre) en ucuzu 38 milyar liradan satışa sunulan Rolls-Royce’un Türkiye bayisi dünya çapında “yılın bayisi” oldu. Haberde bayi Türkiye pazarındaki tek rakibini “yat, villa ve mücevher” satıcıları olarak tanımladı.
Madalyonun bir yüzü bu iken, biz işçi ve emekçilerin yer aldığı diğer yüzünde görünüm şu: Şu anda MESS grup sözleşmeleri süren Birleşik Metal-İş Sendikası’nın araştırmasına göre geçtiğimiz ay 4 kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenme maliyeti 26 bin 149 TL oldu. Yani bir asgari ücretli kira ödemese, yol masrafı olmasa, elektrik, su, doğalgaz faturası ödemese ve gıda dışında hiçbir harcama yapmasa dahi maaşı ailesinin sağlıklı beslenmesine yetmiyor. Aynı araştırma yoksulluk sınırının ise 90 bin 450 TL olduğunu söylüyor. Yani 4 kişilik ailenin 4’ü de asgari ücretle çalışsa dahi yoksul olmaktan kurtulamıyor.
Tek gösterge maaşlarımız değil, sosyal haklarımızda da benzer bir kesinti söz konusu. Pırlantadan vergi almayan hükümet, temel ihtiyaçların neredeyse tamamından ÖTV istiyor. Bu da yetmiyor, şirket vergileri silinirken emekçiye adaletsiz bir şekilde vergi dilimleri dayatılıyor. Kıdem tazminatı tavanı 1975 yılında yürürlüğe giren 1927 sayılı yasa ile ilk kez asgari ücretin 7,5 katı ile sınırlandırılmasından bugüne en düşük düzeyde; şu anki kıdem tazminatı tavanı ancak iki asgari ücret yapıyor.
Türkiye’nin en büyük sorunu çok net bir biçimde karşımızda duruyor. Emekçilerin kendi ürettikleri toplumsal servetten aldıkları pay azalırken, zenginlerin aldığı pay ve emekçilerin asla yanına bile yaklaşamayacağı lüks tüketim artıyor. İşte milletçe yaşadığımız iddia edilen ekonomik kriz madalyonunun iki yüzü bu!
Çıkış nerede?
Hükümetin burjuvaziye verdiği mesaj net: “Evet, dünya büyük bir kriz içerisinde. Ama biz iktidardayken, emekçilerin alım gücüne artan şekilde el koymayı sürdüreceğiz. Bu sayede de siz lüks tüketiminizi artırabileceksiniz. Bunu sürdürebilmek için de tartışmasız bir güce ihtiyacımız var ve elbette ki bu gücü düzen içi rakiplerimizi ezmek için de kullanacağız!”
İşte yakın dönemimizin özeti bu. Ve düzen içi hiçbir parti, hiçbir kurum ekonomideki bu adaletsizliğe karşı koyabilecek bir programa sahip değil.
Ancak buradan çıkış var! Biz emekçilerden “Kırk katır mı, kırk satır mı?” yönünde bir tercih yapmamız bekleniyor. Ancak bizi buradan kurtaracak olan yalnızca kendi kollarımız olabilir. Bugün MESS grup sözleşmesinde pazarlık halinde olan emekçilerle koşulsuz dayanışmaya geçerek, vergi dilimleri ve ücret zammı gibi mücadelelerinin OVP’de yer alan tüm saldırılara karşı birleştirilmesi için bir emek ittifakının kurulması tek çıkış yolumuz olarak karşımızda duruyor.
Yorumlar kapalıdır.