Emeklilik hakkı çalınırken

20. yüzyıl işçi mücadelelerinin bir kazanımı olan kamusal sigorta ve emeklilik sisteminin neoliberal politikalarla tüm fonksiyonlarının dağıtılarak (emeklilik, sigorta, tasarruf) ayrı fonlarda biriktirilmesi ve bu fonların özel kurumlar eliyle işletilmesi anlamına gelen özel emeklilik ve özel sağlık sistemlerinin IMF ve Dünya Bankası eliyle nasıl dönüştürüldüğü ve uygulandığını geçen yıl yayımlanan “Kamusal emeklilik yok ediliyor” yazısında anlatmıştım.

8 Eylül’de açıklanan ve 2026-2028 döneminin yol haritasını çizen Orta Vadeli Program’da (OVP) bulunan başlıklardan biri de Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES). Milyonlarca çalışanı ilgilendiren bu değişimin 2026’nın ikinci çeyreğinde hayata geçeceği öngörülüyor. TES, OVP’de “işverenlerin de katkısı ile ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşecek bir sistem” olarak tanımlandı. Bu tanım, sıradan bir mali düzenleme değil, aksine kamusal sigortanın son kalesini de özel sermayeye teslim etmeye yönelik stratejik bir hamlenin ilanıdır. Türkiye kapitalizminin içinde bulunduğu krize çözüm bulma çabasının bedeli, yine işçi sınıfının geleceğinden çalınan tasarruflarla ödenmektedir.

“İkinci basamak” olarak sunulan TES, aslında bir zorunlu beslenme mekanizmasıdır. Mevcut kamusal Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) sisteminde, özellikle 2008 reformlarıyla yıldan yıla maaş bağlama oranlarının düşürülmesi sonucu emekli maaşlarının bugün fiilen yoksulluk harçlıklarına indirgenmesinin ardından, emekli olacak işçinin alacağı maaş, yaşam standardını sürdürmeye yetmemektedir. İşte TES, bu bilinçli şekilde yaratılmış güvencesizlik boşluğunu dolduracak şekilde ve “daha çok prim veren daha iyi maaş alır” mantığıyla tasarlanmış durumda.

TES’in mevcut bireysel emeklilik sisteminden farklı olarak zorunlu katılıma dayalı olacağı, çalışanların en az 10 yıl sistemde kalmak zorunda olacağı, çalışanların maaşlarından yüzde 3 oranında kesinti yapılacağı, işverenlerin de sisteme katkı sunacağı ve fona devlet katkısının yüzde 30 olacağı söyleniyor. Plana göre TES fonu özel sigorta ve yatırım şirketleri tarafından yönetilen fonlarda biriktirilebilecek. Bu durumun üç tehlikeli sonucu var:

1. Fonlarının özelleşmesi: İşçinin geleceği, SGK’nın kolektif ve devlet garantili güvencesinden çıkarılıp özel sermayenin kâr maksimizasyonuna emanet edilir. Fonun yönetimi, kararları ve riskleri tamamen piyasa koşullarına ve finansal spekülasyona bağımlı hale gelir.

2. Rizikonun özelleşmesi: Emeklilik bir “kamusal hak” olmaktan çıkar, bireysel bir piyasa riski haline gelir. Yatırımcı (işçi) fonun değer kaybetme riskini tek başına üstlenir. Devletin görevi, güvence sağlamaktan, özel fonların tahsildarlığını yapmaya doğru kayar.

3. Kaynağın özelleşmesi: Biriken devasa fon havuzu (milyarlarca TL), reel ekonomiye değil, büyük ölçüde finansal piyasaların ve uzun vadeli borçlanma arayan büyük holdinglerin kullanımına açılır. Bu, birikim krizindeki sermaye için finansal bir araç anlamına gelir.

Bu program, işçinin geleceğinden kesinti yaparak, finans kapitalin kârlılığını finanse etme mekanizmasından başka bir şey değil. Tıpkı Otomatik Katılım Sistemi (OKS) gibi, bireylerin rızası olmaksızın veya sınırlı rızayla, kamu gücü kullanılarak özel fonlara zorla aktarılmasıdır.

Kamusal emekliliğin aşama aşama ilga süreci şöyle gerçekleşiyor: İlk aşamada Derviş programıyla başlayıp 2008’e kadar, yaş artırımı, prim gün sayısı uzatılması ve maaş katsayılarının düşürülmesiyle kamusal güvence erozyona uğratıldı. Amaç, SGK’yı “sürdürülemez” göstermekti. İkinci aşamada, isteğe bağlı Bireysel Emeklilik Sistemi’ne devlet katkısı verilmesiyle kamusal kaynaklar özel fonlara sübvanse edildi. TES ile, kamusal sistemin artık yeterli olmadığı algısı üzerinden, işveren katkılı zorunlu bir özel fon dayatması getirilmektedir. Bu, kamusal emekliliğin tamamen bilinçli anlamsızlaştırılmasıdır. İşçinin emekliliğini artık SGK değil, özel sigorta şirketi belirleyecektir.

2009’da SGK’ya yapılan bütçe transferlerinin GSYH’ye oranı yüzde 19,6 iken, 2024 yılında bu oran yüzde 13,3’e düştü. Ortalama emekli aylığının SGK içindeki payı ise 2009’da yüzde 58 iken, 2024’te yüzde 33’e düştü. Veriler de gösteriyor ki devletin sosyal güvenliğe ayırdığı pay her geçen gün düşüyor. TES, zaten başlamış olan bu süreci hızlandıracak. Bugün her çalışan, yarının emeklisi olarak bu emeklilik sorunuyla kesinlikle yüzleşecektir. Emeklilere ve emeklilik sistemine yapılan bu saldırı sadece emeklileri ilgilendirmez. Çalınan, tüm bir toplumun geleceğidir. Geleceğimiz güvence altına alınmalı, ipotek altına değil! TES düzenlemesi ile milyonlarca çalışan sessiz sedasız özel fonların riskli dünyasına itilmektedir. Emeklilik hakkı çalınırken sadece TES’in detaylarına değil, bizzat OVP’nin sınıfsal hedeflerine karşı birleşik bir mücadele gerekir. Özel fonlara yüzde 30 prim desteği vermek yerine derhal emekli maaşları insanca yaşam koşulları sağlayacak bir seviyeye çıkarılmalıdır. Unutulmamalı ki emeklilik hakkı, bir yatırım aracı veya finansal risk değil, anayasal bir sosyal güvence hakkıdır. Kamusal emeklilik, sadece bir ödeme sistemi değil, işçi sınıfının tarihsel siyasi bir kazanımıdır.

Yorumlar kapalıdır.