Kürt sorununda İmralı süreci

İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşmelere tekrar başlandı. Çatışmaların sona ermesi ve kalıcı bir barışın sağlanması Öcalan ile yapılan görüşmenin seyrine göre yol alacak. Seçim konuşmalarında Öcalan ile yapılan görüşmeleri ısrarla inkâr eden Recep Tayyip Erdoğan konuşmasında aynen şöyle diyordu: “Buradan bir kez daha açıklıyorum ne AK Parti, ne AK Parti iktidarı hiç bir illegal örgütle, hiçbir terör örgütüyle görüşmez, masaya oturmaz, müzakere yapmaz. Bunu böyle biliniz. Bize ‘Terör örgütü ile görüşüyor.’ diyenler namussuzdur, şerefsizdir.”

Peki, sonra ne oldu, “Biz terör örgütüyle görüşmeyiz, görüşme yapılmasını sağlarız.”, dedi. Görüşme yapan kim? Devletin bürokratı Hikmet Fidan yani MİT müsteşarı. Kimin emrinde? İktidarın yani Recep Tayyip Erdoğan’ın! Demek ki görüşme yapılıyormuş. Peki, neden inkar ediliyor? Seçim yatırımı milliyetçilerin oylarına göz kırpıyor. İmralı görüşmeleri sürerken Erdoğan BDP’ye saldırılarını gittikçe sertleştiriyor. BDP’yi kast ederek “Silahları aradan çekelim.” diyor. “Sıkılı yumrukları bırakın.” diyor. Bir de bakıyoruz ki, Mardin’in Nusaybin ilçesinde “PKK Mardin bölge sorumlusu” olduğu iddia edilen Mehmet Şirin Cebe güvenlik güçlerince infaz ediliyor. Bir ajanın ihbarı ile gerçekleşen çatışmada mermisi biten Mehmet Şirin Cebe canlı yakalanması mümkünken infaz ediliyor. Kandili F-16 uçakları bombalıyor. PKK buna karşılık verdiğinde ise, Erdoğan veryansın edip PKK’nin silahlarını bırakıp ülke dışına çıkmasını istiyor.

Peki ne güvence veriyor? Hiç! Ahmet Türk “Kürtleri bombalıyorsunuz!” diyince Erdoğan; “Biz Kürtleri bombalamıyoruz.” diyor. Peki, PKK’liler Kürt halkının çocukları değil mi? Erdoğan BDP’ye bağırıp çağırıyor, onursuzlukla suçluyor. “İmralı’ya gönderdik.” diyor ve tehdit ediyor. Kafamı kızdırmayın yoksa İmralı’ya gidemezsiniz demeye getiriyor. BDP’nin kışkırtıcılık yaptığını iddia ediyor. Yani insaf denmez de buna ne denir? Her fırsatta Kürtleri tehdit et, iki yüzlülük yap, doğuda Kürt kardeşlerim de, batıya gidince tek dil tek bayrak tek devlet de.

Sorarız kim kışkırtıyor, kim sabote ediyor? Başbakan Kürtleri kapı kulu gibi görüyor “Bak, verirsem ben veririm kafamı kızdırmayın.” diyor ve ihsanda bulunduğunu, lütufkâr olduğunu ima ediyor. Kürtler sizin kapı kulunuz değil. Bağırıp çağırarak Kürtleri hizaya getirmeye kalkışmak kimsenin haddine değil. Adil, eşit, onurlu, gerçek ve kalıcı bir barış olacaksa şartlar eşit olmalı. Devlet askeri-siyasi operasyonları acilen durdurmalı. PKK de ateşkes yaparak buna cevap vermeli. Müzakereler eşit şartlarda olmalı, Kürt siyasi hareketini çözmeye değil sorunu çözmeye odaklı olmalı ve hakkaniyetli olmalı. Ben ne verirsem ona razı ol, sesini de fazla çıkartma tarzında bir görüşme baştan başarısızlığa mahkûmdur. Asıl olan Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkıdır, özgürlüğüdür. Anadilde eğitim, kültürel haklar ve benzeri talepler yerine getirilmelidir.

Kürt sorunu ile ilgili tutumumuz çok nettir. Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını savunuyoruz. Kürtler kendi kaderini tayin edebilmelidir.

Yorumlar kapalıdır.