AKP burjuvaziyi önderlik krizine sürüklüyor!

Turgut Özal’ın alamet-i farikası burjuvazinin önderlik krizine güçlü bir yanıt oluşturma potansiyelinde saklıydı. Bu yanıt dört temel noktaya dayanmaktaydı: Neoliberal bir program; tek başına hükümet olabilecek seçmen desteği; toplumsal ve siyasal açıdan sürdürülebilirlik ve dış destek. Bu potansiyel bütün sonuçlarına istenen seviyede ulaşamadı ama Recep Tayyip Erdoğan’a bayrağı devretmek için gerekli zemini sağladı. Burjuva parlamenter sistem Özal ile Erdoğan arasında 1970’li yıllara benzer istikrarsızlıklar yaşadı. En önemli sorun kitlelerin burjuva parlamenter işlerliğe giderek daha derin bir güvensizlik beslemesiydi. Burjuva politikacı toplumsal algıda hırsızdan farksız bir konuma sahipti. Burjuvazi Özal ile başlayan ve Erdoğan ile kurumsallaşan şekilde işte bu ayaklar altına düşen önderlik krizini ve sistemin işlerliğini göreceli olarak çözme imkanına kavuştu. Bu sayede tüm alanlarda burjuvazinin öncelik, çıkar ve ihtiyaçları temelinde değişimler gerçekleşebildi. Siyasi iktidarın Kürt sorunu gibi tarihsel bir dizi sorunun burjuva çözümüne girişebilmiş olması yine bu sayede mümkün olabildi. Kuşkusuz dünya konjonktürünün görece uygunluğu, ABD ve AB’nin dış destekleri sayesinde!

Gelinen noktada burjuvazi adına sağlanan bu istikrar ve işlerlik son birkaç yıldır giderek artan ölçüde bozulmaya başladı. Bozulmanın odağında ironik şekilde burjuva istikrar ve işlerliğin mimarı Başbakan Erdoğan yer almakta. Oysa Özal’ın hiçbir zaman erişemediği ve son döneminde daha da azalan toplumsal destek sorununu şu ana dek yaşamayan Erdoğan burjuvazi için adeta bir hazine değerindeydi. Kara parodi de bu noktada ortaya çıktı. Temelde sistemi ayakta tutan politik ve ekonomik imtiyaz ve zenginlik dengesi, Erdoğan’ın giderek artan “tek adam” politikası nedeniyle bir avuç seçilmiş kesim dışında işlemez ya da tenzilatlı/maliyetli hale gelmeye başladı. Burjuva önderlik krizinin çözümü neoliberal ödevini eksiksiz yerine getirecek, güçlü seçmen desteğine sahip bir lider ve siyasi hareket gerektiriyordu. Erdoğan bunu sağladı. Karşılığında ise, çözümü olduğu burjuva sistemin tüm kontrolünü talep eder hale geldi. Kendi dışındaki tüm unsurlar karşısında kazandığı pozisyon üstünlüğüyle bugün bu amacına daha yakın.

Lakin önemli bir sorun var. Erdoğan liderliğinde kendini biricik ilan eden siyasi iktidarın tek seçenek olarak kriz durumlarında işlevsiz hale gelmesi, bir başka burjuva alternatifin olmadığı ya da çok cılız olduğu günümüz benzeri koşullarda geniş halk kesimleri tarafından sistemin yıkılması için işaret fişeği anlamına gelebilecek. Gezi isyanının büyük oranda hükümetten memnun olmayan, ama beklenti ve hissiyatını bir başka burjuva siyasi önderlik aracılığıyla da ifade edemeyen milyonların kabarışı olduğunu hatırlamak yeter. Bu kabarışın kendiliğinden, örgütsüz ve bilinçsiz olması hep böyle tekrarlayacağı anlamına gelmez. Dolayısıyla AKP’de istediğini bulamayan kitlelerin başka ya da tercih edilebilir bir burjuva alternatif olmadığı koşulda sonraki adımlarının AKP’ye değil sisteme alternatif aramak olması şaşırtıcı olmayacak. Burjuva sistem için alternatifsiz tek bir seçenekle sınırlanmak, mevcut alternatif ne kadar güçlü olursa olsun [hatta biricik olan ne kadar güçlü olursa o oranda] burjuvazi için ölüm fermanı riski taşıyacak.

Burjuva sistem şoför yorulduğunda ya da artık güven vermez olduğunda onu yedeğiyle değiştirebilmek, en azından bir süre dinlenmesini sağlamak zorunda. Burjuvazi için yolcuların şoförün güven vermezliğini bahane ederek araçtan inmek istemesi her zaman büyük bir korkudur. Sistem açısından yolcuların kazan kaldırması kadar, onlar “memnun” görünseler bile, şoförün kendi “keyfi” rotasını takip etmek istemesi de önemli bir sorun olabilir. Bu yüzden yedek şoför(ler) burjuva sistemin sürdürülebilirliği için olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Bu açıdan bakıldığında kendisi dışındaki burjuva politik unsurlara yaşam şansı vermek istemeyen Erdoğan liderliğindeki AKP iktidarının, burjuva sisteminin bu zorunlu işlerliğini giderek daha fazla tehdit ettiği görülmekte. Erdoğan ve AKP için biricik ve alternatifsiz olmak güç ve iktidar anlamına gelse de aynı şeyi burjuva sistem için söylemek mümkün değil. Bir süredir şoför mahalline yakın olan kimi önemli isimlerin (Gül, Arınç, Boydak, Ülker, Gülen, vs…) burjuvazinin bu kaygı ve beklentilerini bizzat şoföre fısıldadığını ve olumlu yanıt alamadıkları oranda yolculara dönük konuşmalar yaptıklarına tanık oluyoruz. İktidar blokundaki yırtılma mevcut Türkiye koşullarında burjuva sistemin güvenilirliği ve sürdürülebilirliği tartışmasına dönme potansiyeli taşımakta.

Hükümetin temel paradoksu mevcut sorunların çözümlenmesiyle toplumsal beklentilerin ters yönlü bir seyir izlemesi gerektiği anlayışından kaynaklanmakta. Yükselen ve çeşitlenen beklenti çıtasını karşılamak yerine bahane ve şikayet üreten hükümet, anlaşılan bir dizi kısmi ve geçici düzenlemeyle sonsuza kadar iktidar kalmak istiyor. Tek şampiyonlukla tüm zamanların en iyi takımı unvanını kazanmak isteyen hükümetin boş tribünlere oynaması bugün değilse de yarın kaçınılmaz. Keçi boynuzu tadındaki hükümetin kendi aksine aşık olması ve kendisini biricik ilan ederek alternatifsiz kılmak istemesi bizatihi varlık nedeni olduğu sistemin temellerini çatırdatma potansiyeli taşıyor. Son demokratikleşme paketinin de gösterdiği üzere Erdoğan liderliğindeki AKP hükümeti ülke gerçeğinin ve pratiğinin giderek daha fazla oranda gerisinde kalmakta. Somut ve öncelikli hiçbir sorunu çözme gayretinde bulunmayan hükümetin pratikte zaten geçersiz hale gelmiş kimi yasaklarda kısmi düzeltmeler yapmayı reformcu kimliğinin devam etmesine delil göstermesi de iktidar blokundaki yırtılmayı durdurmaktan uzak.

Yorumlar kapalıdır.