Olimpiyatlar amacına, işçilerin yaktığı meşalenin ışığında ulaşacaktır!

Bütün ülkelerin gözünde çok büyük önemi olan olimpiyatlar dört yılda bir yapılıyor. Bu olimpiyatların kendi topraklarında yapılması için de bütün ülkeler çaba sarf ediyor. Tabii bu çaba spora ve sporcuya katkı amaçlı filan değil, tamamen kâr mantığına dayalı.

Bunun son örneğini Çin’in Pekin kentinde yapılan Pekin 2008 Olimpiyatları’nda görmüştük. 80 Ülkenin devlet veya hükümet başkanlarının açılışta hazır bulunması ve 204 ülkeden gelen oyuncularla en fazla katılımlı olimpiyat özelliğini kazanması olimpiyatlara küresel çaptaki ilginin ne kadar fazla olduğunun göstergesiydi. Son derece görkemli bir açılışla başlayan Pekin 2008 Olimpiyatları’nın çalışmaları 2001 yılında başlamıştı. Statlardan spor salonlarına, otellerden otoparklara ve tüm altyapı çalışmalarıyla görenleri büyülemeye çalışan Çinli egemenler amacına ulaştı. Ama insanı görünce hayran bırakacak incelikte yapılan tüm bu güzellikler Çin işçilerinin ellerinde hayat buldu. Ve bu işçiler, asgari ücretin yarısına günde 14-15 saat ve hiçbir sosyal güvence sağlanmadan çalıştırıldılar.

Bu sömürü sadece bununla da sınırlı kalmadı, stat ve tesisleri inşa etmek için Pekin’de 1 milyon 250 bin kişi evlerini terk etmek zorunda bırakıldı. 40 bin kişi de hapse atıldı. Diğer ülkelerde yapılan olimpiyatlarda da bunlardan farklı tablolar yaşanmadı. Kapitalistler kâr elde edebilmek için hiçbir aracı kullanmaktan geri durmuyorlar. Spor “sevgi, dostluk ve kardeşliktir” diyerek gerçek yüzlerini saklamaya çalışan bu para babaları, işçilerin alın teri üzerinden kârlarına kâr katıyorlar.

Çin hükümetinin yedi yılda 45 milyar dolar para harcayarak bu olimpiyatları organize etmesi, çokuluslu şirketlere ait 46 küresel markanın ana sponsor olması, bütün dünyada 33,6 milyar dolara ulaşan sponsor piyasası, olimpiyatların spor endüstrisi haline geldiğini ve söylenildiği gibi barış ve kardeşlik duygularının ötesinde dünya patronlarının kâr sağlamak için kullandığı bir araç haline geldiğin gösteriyor. Özellikle spor giyim tekelleri, bu tür organizasyonlara yatırdıkları milyon dolarlarla satışlarını arttırmak derdindeler. Örneğin, Adidas 2008 Olimpiyatları’nın resmî sponsoru olabilmek için 100 milyon dolardan daha fazla ödeme yapmış. Oysa Adidas’ın fabrikalarında çalışan işçilerin maaşı 150 dolar civarında; bir ay boyunca binlerce ayakkabı üreten bu işçilerin aldıkları maaş sadece bir ayakkabı fiyatı kadar. Sadece bu örnek bile olimpiyatların parıltılı gösterişinin altındaki acımasız sömürü düzenini gözler önüne sermeye yetiyor.

2016 olimpiyat oyunlarının Brezilya’da yapılacağının açıklanmasının ardından; Brezilya Devlet Başkanı Lula yaptığı konuşmada yazar Paulo Coelho, futbolcu Pele, atletler ve bakanları dâhil herkese teşekkür ederken, “bu kampanyanın en gösterişsiz emektarları olan temizlik işçileri bizim seçilmemizde büyük rol oynadılar”, dedi. Lula’nın bu açıklaması bile işçilerin hep başrolde olduklarının bir göstergesi ama Brezilya işçilerinin diğer ülkelerdeki sınıf kardeşleri gibi sömürüye maruz kalmayacağının garantisi değil. Nihayetinde kapitalist yasalar her yerde geçerliliğini koruyor. Kapitalistlerin her spor müsabakasında özellikle dilinden düşürmediği Fair Play (adil oyun) sloganı hiçte onlara göre değil. Çünkü onlar kâr elde etmek için her türlü kuralı ihlal etmeye hazır.

Bu kapitalist düzen son bulmadan sporun gerçek amacına hizmet etmesi söz konusu olamaz, bunun içinde tüm bu güzelliklerin yaratıcısı olan işçi sınıfının dünyanın dört bir yanında bu düzene son vermesi gerekiyor. Ancak işçilerin yaktığı olimpiyat ateşinin ışığında adil ve amacına uygun bir spor organizasyonu gerçekleşebilir.

Yazan: Ümit Yılmaz (28 Ekim 2009)

Yorumlar kapalıdır.