ABD’de yeniden Trump dönemi
Donald Trump bir dönemlik aranın ardından geçtiğimiz kasım ayında tekrar ABD başkanı seçildi. Ocak ayında göreve başlayan Trump’ın ilk icraatı ve söylemleri beklendiği gibi epey sansasyonel oldu.
Trump bugünün küresel sağ siyasetinin sembol isimlerinden birisi. Kendisi de bir iş adamı olan Trump’ın büyük şirketlerle doğrudan sıkı ilişkileri var. Cinsiyetçi, ırkçı ve göçmen düşmanı bir söyleme sahip. Burjuva diplomasi dilinde pek alışık olmadığımız bir söylem ve retorikle hareket ediyor.
Trump’ın söz konusu alaycı retoriği ile pratikte yapacaklarının doğrudan örtüşmediği açık. Yoksa çoktan bir savaşın içine girmiştik. Zira Kanada’dan Panama’ya kadar genişleme hayalleri anca savaşla gerçekleşebilir gibi görünüyor. Öte yandan bu saldırgan, şımarık ve sağcı retoriğin arkasında yatan belli hedefler de mevcut. Başta ABD’li finans ve bilişim oligarşisi olmak üzere egemen sınıfın -Bonapart misali ortada duran ve esnek bir hareket alanı bulunan- bir temsilcisi olarak bu sınıfların çıkarlarını korumakla mükellef. Kullandığı retoriğin asıl muhatabı ise ekonomik krizden doğrudan etkilenen işçi sınıfı ve geniş yoksul kesimler. Bir yandan söylem olarak bu kesimlerin rızasını kazanırken öte yandan Amerikan sermaye sınıfının çıkarlarını korumaya çalışıyor.
Trump, egemen kesimlerin çıkarlarını savunurken bir yandan da mevcut ekonomik yıkımın reçetesini göçmenlere, siyahlara, translara kesmek istiyor. Göçmenlerin toplu olarak sınır dışı edileceğine dair iddialarda bulunuyor. Aile kurumunu ve dini grupları destekliyor. Emperyalist politikalarının mantıksal sonucu olarak Filistin’e göz dikiyor, Gazze’yi yeniden yapılandırmaktan söz ediyor. Siyonizme açıktan destek vermeye devam ediyor.
Trump’ın söylemleri ve politikaları ciddi çelişkiler de barındırıyor. Bir yandan bilişim tekellerinin doğrudan desteğini alırken öte yandan onların çıkarlarıyla çatışan hamleler yapıyor. Örneğin Çin’e dönük yaptırımlar… ABD ve Çin arasındaki rekabetten dolayı Çin’den gelen ürünlere yüksek gümrük vergileri getirmek Trump’ın uzun zamandır gündeminde. Ancak bu vergiler Çin’de üretim yapan ABD menşeili şirketleri de (Trump’ı açıktan destekleyen Elon Musk’ınki dahil olmak üzere) olumsuz etkiliyor. Bunun yanında Çin’den yalnızca tüketim mamulleri değil, pek çok ara mal da ithal ediliyor. Bu da ABD’de üretim yapan ve Çin’den ara mal alan sanayici patronların çıkarına pek uymuyor.
Göçmen düşmanı politikalar da kendi içinde oldukça çelişkili. Bir yandan üretimin ABD’ye taşınmasını amaçlayan Trump, öte yandan kayıtdışı çalışmanın belkemiğini oluşturan göçmen emeğini dışlayacağını savunuyor. Bu durumun işçi ücretleri üzerindeki baskıyı hafifletebileceği göz önüne alındığında nasıl uygulanacağı bir soru olarak duruyor.
Trump’ın aşırı sağcı söylemleri bizi yanıltmamalı. Zira Trump’ın politikaları ile Biden ya da Obama dönemi politikaları arasında belli bir süreklilik de söz konusu. Özellikle emperyalist hegemonya için girişilen çabalar bunun göstergesi… Ancak Trump’ın yeniden iktidara gelmesiyle sağcı politikalarının güçlenerek süreceğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Göçmenlerin, transların, kadınların düşmanca politikalarla ezilmesine karşı durmamız gerekiyor. Bunun yolu, Trump’ın önceki döneminde başını oldukça ağrıtan, George Floyd’un polis tarafından öldürülmesiyle başlayan büyük kitle seferberlikleri örneklerini takip etmekten geçiyor.
Yorumlar kapalıdır.