8 Mart: Mücadeleyle kazanılan haklarımızı savunmak için sokaklara
Bu 8 Mart; aşırı sağcı, cinsiyetçi ve kadın düşmanı Trump’ın başlıca emperyalist ülke olan ABD’nin başkanlığına geri dönmesinden sonra ilk olacak. Bu aşırı sağ akımın dünya çapında büyümesi, sokaklarda mücadeleyle kazandığımız haklara özel bir gaddarlıkla saldıran patriyarkal ve dini gericilikte somutlaşan yeni siyasi fenomenlerin bir parçasıdır. Almanya’daki seçimlerin sonucu, nüanslarıyla birlikte bu senaryoyu doğruluyor.
Ocak ayında İsrail’in geri adım atması ve Filistin halkının direnişini yok etme ve Gazze’yi sömürgeleştirme girişiminde başarısız olan soykırım politikasının yenilgisi anlamına gelen bir Gazze ateşkesi imzalanmışken bir yandan da Trump, “Gazzeliler topraklarını terk edip Mısır’a ve Ürdün’e gitmelidir,” dedi. Ve “ABD, Gazze Şeridi’nin kontrolünü ele geçirecek… Onu sahipleneceğiz…” diye ekledi. Başka bir deyişle, İsrail’in ırkçı etnik temizlik politikasının hizmetinde bir emlak işi yürütmek için Gazze’nin yerli nüfusunu sınır dışı etme ve yeniden yerleştirme politikasını onayladı. Bu 8 Mart’ta Trump’ın açıklamalarını reddetmek ve şunları haykırmak için sokaklardayız: Var olmak direnmektir! Etnik temizliğe hayır! Nehirden denize yaşasın özgür Filistin! Hükümetler, İsrail devleti ile siyasi, diplomatik, ekonomik ve askeri ilişkileri kesmelidir! Filistin halkının davası feminist bir davadır!
Arjantin, küresel aşırı sağa karşı bir başka direniş noktası. Javier Milei’nin Davos’ta kadınlara ve lgbti+lara yönelik nefret söylemi nedeniyle Milei hükümeti, 1 Şubat’ta antifaşist ve ırkçılık karşıtı onur yürüyüşünde sokaklarda kitlesel olarak reddedildi. Bir milyondan fazla insan Ni Una Menos (Bir Kadın Daha Eksilmeyeceğiz) mücadeleleri sayesinde tanınmış toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı tavır alan hükümete, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle mücadele politikalarındaki kesintilere ve cinsiyet kimliği, trans işçi kotası, Kapsamlı Cinsel Eğitim Yasası ve diğer pek çok hakka yönelik saldırılara olan öfkesini ifade etmek için sokağa çıktı. Bu 8 Mart’ta kazanımlarımıza yönelik saldırıları durdurmak için sokaklara çıkıyoruz: Haklarımızı elimizden alamayacaklar.
Türkiye’de 2025 yılını Aile Yılı ilan eden rejim kadınları eve hapseden, bedenlerini denetleyen, haklarını gasp etmeyi hedefleyen aile politikalarına hız verdi. Rejim lgbti+lara dönük saldırı politikasını da artırdı ve lgbti+ları kriminalize etmeye devam ediyor, eylemlerde lgbti+ ifadesinin geçmesi bile gözaltı sebebi oluyor. Kadın hareketinin kriminalizasyonu da sürüyor.
Mevcut kapitalist kriz karşısında hükümetlerin işçi sınıfına uyguladığı kemer sıkma planları, özellikle halk kesimlerinden kadınlara ve lgbti+lara zarar veriyor. Patriyarka ve kapitalizm toplumun en çok ezilen kesimlerini aşırı sömürmek için bir araya gelerek işgücü piyasasındaki güvencesizliğe en çok maruz kalanların, en düşük ücretli işleri yapanların ve işten ilk çıkarılanların kadınlar ve lgbti+lar olmasına neden oluyor. Sosyal hizmetler, sağlık veya eğitim bütçelerinin kısılması, ücretsiz yeniden üretim emeğinin yükünü artıran, toplumsal cinsiyete dayalı bir şiddet biçimidir. Özellikle ayrımcılığa daha fazla maruz kalan göçmenler ve ırk ayrımcılığına uğrayan kişiler bu ekonomik şiddeti daha yoğun yaşıyor. Panama’da Sosyal Güvenlik Fonu rezervlerinden bireysel hesaplar yoluyla bankalara aktarılması planlanan 11 milyar dolardan fazla paranın çalınmasına ve emeklilik yaşının kadınlar için 8 yıl yükseltilmesine karşı büyük seferberliklerde olduğu gibi kadınlar bu kemer sıkma politikaları karşısında işçi sınıfıyla birlikte mücadele ediyor, seferber oluyor ve örgütleniyor. Öte yandan direnişin ortasında polis kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet uyguluyor, cinsel saldırıda ve tacizde bulunuyor ve kadınları tutukluyor.
ABD’de Trump’ın göçmenleri kitlesel olarak sınır dışı etme politikası, kadınları ve özellikle de ebeveynlerine yapılan baskınların sonucunda birçok kez yalnız bırakılan çocukları ve gençleri önemli ölçüde etkiliyor. Trump, Latin Amerika ülkelerini insan depolarına dönüştürüyor ve bölge genelinde Guantanamo mayın üsleri oluşturuyor. Aşırı sağcı José Mulino hükümetinin, refakatsiz olarak sınır dışı ettiği iki kız çocuğu da dahil olmak üzere insanları Darien ormanındaki gizli bir üsse gönderdiği Panama’yı ele alalım. Ya da Meksika gibi ülkeleri, göç akışını kontrol altına almak için askeri güçlerini artırmaya zorlayarak insan haklarının sistematik olarak ihlal edilmesine yol açıyor.
Nefret dolu ve aşırı gerici politikaların ve söylemlerin büyümesine ve emperyalist sömürgeci şiddetin artmasına, ırkçılıkta ve yabancı düşmanlığında bir artış eşlik ediyor. Tüm seçim kampanyalarında ve siyasi programlarda – sadece aşırı sağın değil, aynı zamanda sosyal demokrasinin de – göçmenleri kriminalize etmeyi, daha fazla baskı altına almayı ve suçlamayı amaçlayan öneriler artıyor. Bu politikaları ve aynı zamanda, idari açıdan düzensiz durumda tutularak aşırı sömürülen bir işgücünü sürdürmek amacıyla temel hakları reddedenlerin ikiyüzlülüğünü kınamak ve onlarla mücadele etmek hayati önem taşımaktadır. Bu nedenle, bu 8 Mart’ta, ırkçılığa ve sömürgeciliğe karşı uluslararası bir haykırışı yükseltiyoruz: Hiç kimse yasadışı değildir! Kahrolsun göç yasaları!
Bu 8 Mart’ta bütçenin dış borçlara değil, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle mücadeleye ayrılması için sokaklara çıkıyoruz.
Halkçı veya merkez sol olduğunu iddia eden hükümetler de ikiyüzlü söylemlerinin ötesinde kadınlar ve lgbti+lar için yaşam koşullarını iyileştirmede başarısız oldular. Kemer sıkma ve dış borçlanma politikalarıyla feminist hareketin en acil taleplerine yanıt veremiyorlar. Brezilya’da Lula hükümeti altında feminist hareket, tecavüzün kürtaj için bir gerekçe olmaktan çıkarılması girişimiyle karşı karşıya. Bu 8 Mart’ta diyoruz ki: Bir adım geriye gitmek yok!
2017’de bir grup Kuzey Amerikalı feminist, Trump hükümetinin göreve başlamasından önce ilk kez Uluslararası Feminist Grev çağrısında bulundu ve Clara Zetkin’in 8 Mart’ı kadınların hakları için bir mücadele günü olarak önerdiği İkinci Sosyalist Kadın Konferansı geleneğini sürdürdü. Bugün, aşırı sağın ilerlemesi karşısında, tüm haklarımızı savunmak ve kapitalist hükümetlerin kemer sıkma önlemlerine karşı büyük bir enternasyonalist gün haline gelen bir 8 Mart gerçekleştirmek zorundayız.
Yirminci yüzyılın başında 12 saatlik işgününe karşı mücadele eden ve 8 Mart’ın kadın işçi hakları için uluslararası bir gün olarak doğmasını sağlayan New Yorklu kadın işçileri anıyoruz. Ve bugün, tüm mücadelelerin başarıya ulaşması için çabalıyoruz. Ancak, bu derin kapitalist kriz anında, başta mülksüzlerin çoğunluğu olmak üzere insanlığın aşağılanması, gezegenin yok edilmesi, kadınların ve lgbti+ların ezilmesi pahasına ayakta kalan kapitalist sisteme son vermezsek, ne kadar küçük olursa olsun hiçbir kazanımın uzun vadede garanti edilemeyeceğinin altını çiziyoruz. İşçilerin Uluslararası Birliği-Dördüncü Enternasyonal (İUB-DE) olarak sosyalist feminizmi sahipleniyor ve tüm dünyada sosyalizmin zaferi için antipatriyarkal mücadeleyi antikapitalist mücadele ile birleştirmeyi ve bu yolla her türlü sömürü ve baskıya son vermeyi amaçlıyoruz. Bu görev ancak işçi ve halk hükümetleri tarafından, emekçilerin yönetmesiyle yerine getirilebilir.
8 Mart’ta dünyanın her yerinde şu taleplerle mücadele ediyoruz:
Trump’a ve aşırı sağa karşı,
Tüm hükümetlerin kemer sıkma planlarına karşı,
Irkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı,
Kadın cinayetlerine ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı,
Kürtajın yasallaşması için,
Nehirden denize özgür Filistin için,
Her türlü baskı ve sömürüye karşı sosyalist feminizmle!
İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal (İUB-DE)
Yorumlar kapalıdır.