Okur mektubu: “Devrimlerin ardında önce bir hayal, sonra onun peşinden azimle yürüyenler vardır”

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde şimdiki zaman varmış. Hep aynı hikâyeler hep aynı düzende sürüp gitmekteymiş. Bir ülke varmış, adı Düşler Ülkesi. Bu ülkede bir de kral varmış. Kral saraylarda yaşarmış. Evvel zamanda şimdiki zamanın yaşaması gibi, bir kral gider bir diğeri gelirmiş. Düşler Ülkesi’nin vatandaşları açlık ve yoksulluk içinde yaşarmış. Biri çıkmış, demiş ki: “Bu kral ve avenesi lüks içinde, şatafat içinde yaşarken bizler neden bir dilim ekmeği kazanmak için gün boyu çalışıyoruz?” Bir diğeri, “Ama o kral,” demiş. “Krallar saraylarda yaşar, bizler ise yaşamak için gün boyu çalışmalıyız, yoksa açlıktan ölürüz.”

Derken, halk arasında fısıltılar başlamış. Önce birkaçı sormuş: “Neden?” Sonra daha fazlası merak etmiş: “Neden böyle?” Kralın huzuruna çıkmaya karar vermişler. Sarayın önünde toplanmışlar, kapıyı çalmışlar. İçeriden bir vezir çıkmış: “Kralımız meşguldür, sizinle görüşemez.”

Ama halk ısrar etmiş. Kapıyı daha güçlü çalmışlar. Kral nihayet lütfedip tahtının başına geçmiş, perdeler açılmış, halk onu görmüş. Ama kral hiç de bekledikleri gibi değilmiş. Ne görkemli bir adam, ne de ihtişamlı bir bilgeymiş. Gözleri korkuyla açılmış, sesi titremiş: “Ne istiyorsunuz?” Halk hep bir ağızdan sormuş: “Biz neden açız? Sen neden toksun?” Kral cevap verememiş. Cevap veremeyen bir kral, kral olabilir miymiş?

İşte o gün, Düşler Ülkesi’nde büyük bir değişim başlamış. Ancak saray kolay kolay düşmezmiş. Kral hemen vezirlerini toplamış, danışmanlarına sormuş: “Bu halk ne cüretle bana soru sorar? Ne yapmak gerekir?” Vezirlerden biri eğilip kulağına fısıldamış: “Halkı birbirine düşürelim, efendimiz. Kimse açlığın sebebini sizde aramasın. Birine ‘sen tembelsin’, diğerine ‘sen hainsin’, ötekine ‘sen dinsizsin’ diyelim. Birbirlerini suçlasınlar, size bakacak vakitleri olmasın.”

Kral gülmüş, rahatlamış. Hemen tellalları salmış şehre. “Açlığın sebebi komşunuzdur, suçluyu arayın!” diye bağırmış tellallar. Ve halk, birbirine düşmeye başlamış. Evvel zaman içinde şimdiki zaman yaşamaya devam etmiş. Bu masal eski masal olsa da hâlâ yeni masal olarak siz Gazete Nisan okurları için yeniden yazılmış.

Ama sonra bir şey olmuş: Halk aldatılmaktan yorulmuş. Artık birbirlerine düşmek yerine omuz omuza vermeye başlamışlar. “Bizi bölemeyecekler!” diye haykırmışlar. Önce yürüyüşler, sonra grevler, ardından büyük bir genel grev… Ve ülke sarsılmış. Çarklar durmuş, makineler susmuş. Kralın sarayının ışıkları sönmüş, tahtı sallanmış.

Genel grevlerle sarsılan ülkeye yeni bir düzen gelmiş. Artık hiç kimse aç değilmiş. Artık hiç kimse çaresiz değilmiş. Adaletsizlik yerini eşitliğe, sömürü yerini dayanışmaya bırakmış. Sarayların ihtişamı, sokakların ışığında eriyip gitmiş. Halk artık kendi kaderini kendi elleriyle yazmaya başlamış. Hayaller olmasaydı, gerçekler hiç olmazdı. Tüm keşiflerin, tüm devrimlerin altında önce bir hayal, sonra onun peşinden azimle yürüyenler vardır. Çünkü en büyük değişimler önce bir düşle başlar.

Genel grev bir düş değil, bir gün gelecek olan gerçektir.

Metal işçisi Yılmaz

Yorumlar kapalıdır.