Okur mektubu: “Yoksulluğun gizlenmesi çözüm değil meşrulaştırmadır”
Bugünün yoksulu, eskisi gibi çıplak ayakla dolaşmıyor. Eskiden yoksulluk daha çok temel ihtiyaçların eksikliğiyle tanımlanırken artık insanlar çalıştıkları halde geçinemiyor. Yoksulluk, yalnızca maddi bir eksiklik değil; sosyal, psikolojik ve kültürel alanlarda da derinleşiyor. Yoksulluk yalnızca ceplerde değil düşüncelerde, ilişkilerde, hayallerde de var. Bugünün yoksulu çoğu zaman gizli yoksuldur çünkü yoksulluk, utanç verici bir şey olarak gösterilmiştir. Bu yüzden insanlar yoksulluğunu saklar; kredi kartıyla alışveriş yapar, taksitle telefon alır, borçla yaşar; yoksulluğu görünmez olur. Bu, neoliberal sistemin “göstermelik refah”ıdır. Göstermezsen dışlanırsın. Yoksul olmak değil, yoksul görünmek ayıplanır.
Devletler “aşırı yoksulluğu azalttık” derken, kredi borçlarıyla ayakta duran milyonları görmezden gelir. İnsanlar geçinemediği halde gerçeği kabul edemez, çünkü “başarısız” ilan edilmekten korkar. Sefaletin görünmez kılındığı her toplumda çürüme içeriden başlar. Çünkü kültür, yalnızca estetik beğenilerin değil, aynı zamanda sınıfsal bir imtiyazın alanı haline gelmiştir. Tüketemeyen, erişemeyen o dünyada görünmeyen sayılır. Dijital çağda kültürel üretim bile bir satın alma gücüne, bir platform aboneliğine bağlı. Yoksullar artık sadece ekmekten değil ezgiden, sözcükten, sanattan da mahrum kalmış durumda. Bu mahrumiyet yalnızca maddi değil duygusal, düşünsel ve toplumsal bir dışlanmışlık yaratıyor.
Tüketemeyen görünemiyor; görünmeyen ise var olamıyor. Yoksullar yalnızca piyasadan değil, kültürel anlatıdan da dışlanıyor. Geçmişte mücadele kültürü, bu sessizliğe karşı bir çığlık, bir görünürlük biçimiydi bir nebze de olsa. Bugün, kültürel damar kuruduğunda, yoksullar yalnızca ekonomik değil varoluşsal bir yalnızlığa da itilmiş oluyor. Direnişin kültürel zeminle olan kopuşu, yoksulun mücadeleye katılımını da zayıflatıyor. Mücadele sadece hak arayışı değil, kendini ifade etme, tanınma arzusudur. Kendini bir şarkıda, bir şiirde göremeyen insan, zamanla varlığına olan inancını yitirir. Kültürden dışlanan direnişten de dışlanır çünkü her direniş, bir hayalin içinde yeşerir.
Yoksulluğun gizlenmesi çözüm değil meşrulaştırmadır. İşçi sınıfı, yoksulluğu görünür kılmak için vardır. Gizlenen şey açığa çıkmadıkça çözüm de hayal olur. Ancak görünmeyen yoksulluk, örgütlenme sorunlarını derinleştirir çünkü yoksulluk, insanları sadece maddi değil, psikolojik olarak da parçalar. Güven kaybı ve korkular, örgütlenmeyi engeller. Ancak bu yoksullukla yüzleşmek ve onu görünür kılmak, örgütlenmenin önündeki engellerin bir kısmını ortadan kaldırabilir.
Sonunda bu örtüyü kaldıracak güç işçi sınıfının elindedir. Gerçeği açığa çıkarmak, sadece yoksulluğun görünür kılınmasıyla değil, onun yarattığı toplumsal ve psikolojik tahribatla da yüzleşmeyi gerektirir. İşçi sınıfı bu görünmeyen dünyayı aydınlatacak, karanlıkları delip geçecek ve yalnızca ekonomik değil, varoluşsal bir yeniden doğuşun kapılarını aralayacaktır.
Metal işçisi Yılmaz
Yorumlar kapalıdır.